Hoşçakal, X.
Aylar geçmişti. Y’nin, bir kaç ay önce hayal ettiğinden çok daha farklı bir hayatı vardı. Mutlu muydu? Hayır. Ancak kendini, bunlar olmasaydı asla geliştiremeyeceği kadar geliştirmişti. Hiçbir şey, planladığı gibi gitmedi. Bambaşka bir yerdeydi. Ancak çok yorulmuştu. Hiç bu kadar yorulmamıştı. Bir şeyleri değiştirmek zorundaydı artık. Ne pahasına olursa olsun, bu oyunun sonu gelmeliydi ve kendi hayatına dönmeliydi artık.
Bu yazıdaki tüm karakterler tamamen kurgusaldır. Gerçek insanlarla benzeşmeleri tamamen tesadüftür.
X, yoktu artık. Zaten Y’nin umrunda bile değildi. Ancak, gitmeden önce Y’nin hayatında, her şeyi temelden etkileyecek bir zincirleme reaksiyon başlatmıştı. Her şeyin değiştiği dönem bir türlü bitmiyordu. Ne olursa olsun, Y, hiçbir şey hissedemiyordu. Ne istediğini biliyordu. En çok da bu korkutuyordu. Ne istediğini, tam olarak biliyordu Y.
Peki neler olmuştu bu sürede? Y, tüm hayatı boyunca yaşamadığı kadar çok farklı kişiyle farklı ilişkileri bir kaç ayda yaşamıştı. Hayatında yaşamadığı kadar çok duygusal yoğunluğu, bitmek bilmeyen krizleri, ve sonu olmayan bu karanlık döngüyü en derinden yaşıyordu. Sadece birkaç kişi umrunda olabilmişti, çok az insana karşı bir şeyler hissedebilmişti. Diğer herkes, sadece zaman kaybıydı. Günü geçirmekti. Oyalanmaktı. O insanları diğerlerinden farklı kılan şey neydi? Hep bu sorunun cevabını aradı. Çünkü görünürde hiçbir belirli ortak nokta yoktu aralarında. Bazıları, sadece, farklıydı işte. Farklıydı ve özeldi.
Tutunacak biri yoktu. Yalnız kalmayı sevmiyordu. Hayatının en güzel olması gereken yılları, yalnızca koca bir eksiklikle geçiyordu. Yaptığı en güzel şeyler bile, hep içindeki eksikliği iliklerine kadar hissettiriyordu. “Keşke bütün bunları paylaşacak biri olsa” diyordu hep. Tabii, herhangi biri değil. Elini sallasa ellisiydi, ama ellisinin de önemi yoktu. O bağlılık hissi, o mental anlamda birinin varlığını hissedebilme hissi var ya hani, onu istiyordu. Ne zaman “daha kötüsü olamaz” dese, daha kötüsü oluyordu. Hayal edemeyeceği yerlerdeydi hep. Hayal edemeyeceği şekillerde. Ve en kötüsü, çaresizdi Y. Herkesin istediği kişiydi, dışarıdan bakınca bir sürü kişinin istediği hayatı yaşıyordu. Ve hiç olmadığı kadar mutsuzdu. Bundan çıkmak için her şeyi yapardı. Tek çıkış yolunun, kendi gibi biriyle birlikte bu döngüden birlikte çıkmak olduğunu biliyordu. Bir yolu olmak zorundaydı. Ne pahasına olursa olsun. All in. Yoğun bir hayatı vardı, dert etse de, yoğun olmasaydı daha da içinden çıkılmaz bir hal alırdı, biliyordu. Günlük hayatta zamanını alan günlük işler, en güzel uyuşturucuydu belki de. Kendiyle baş başa kalıp, geleceği ve o eksiklik hakkında düşünmesi gerekmiyordu.
Y, kişilik açısından başka kimseye benzemiyordu. Belki de sorun buradaydı. Kendi gibi birini bulması belki de bu yüzden bu kadar zordu. Herkesin sahte olduğu bir şehirde, doğal, saf, kendi gibi sevebilen birini arıyordu. Sevmek, en iyi yaptığı şeydi. Ne en yakışıklıydı, ne en zekiydi, ne öyle maddi açıdan zengindi, ne ağzı en laf yapan insandı, ne de başka herhangi bir aşırı çekici özelliği vardı. Ama sevdi mi, aşık oldu mu, işte o zaman herkesten çok severdi. Aslında herkesin en derinde istediği şeyi sonuna kadar vermeye hazırdı, ancak kimse ne istediğini bilmiyordu. Herkes saçmalıklara kapılmış giderken, ne istediğinden emin adımları olan Y, yine yalnızdı. Uçak biletlerine bakıyordu. Gidiş-dönüş yerine Tek yön‘ü seçiyordu. Geri dönüşü olmayan bir yola girmek istiyordu. Bu hayatı geride bırakmak, bir daha hatırlamamak istiyordu. Ama boşluk içindeyken, nereye gitse kaçabilirdi ki?
Her şeyi geride bıraktığını sandığında bile, bir melodi, yavaşça çalınan bir piyano, onu alıp, bütün gücüyle duvara vurabiliyordu. Tam her şeyin bittiğini sandığı anda, aslında hiçbir şeyin bitmediğini hissediyordu. Şimdiki zamanda yaşayamıyordu. Hep geçmişteydi. Kurtuluş yolunu biliyordu. Tek yolu vardı, ve o yolun gerçekleşmesi için her şeyi yapıyordu. Korkutan da buydu. Çünkü yapabileceği en iyi şey, hiçbir şey yapmamaktı. Zaman, her şeyin ilacıydı. Ama geçtikçe, her şeyi daha da mahvediyordu. Bitmeliydi. Hak etmediği bir hayatı yaşamak istemiyordu. Bitmeliydi artık. Ama nasıl? Hiçbir fikri yoktu.
Her gece uyumadan önce sinir krizleri geçirerek mi? Kendini oyalayarak mı? Yoksa kendisini kendinden uzaklaştırıp ruhsuz bir şeye çeviren ilaçlara dönerek mi? Her şey zaman kaybıydı. Tamamen zaman öldürdüğünü biliyordu. Elinden bir şey gelmiyordu. Hani iyiler kazanıyordu? Hani her şey yoluna giriyordu sonunda? Hani iyilik yaparsan iyilik buluyordun? Geçmiş notlarını karıştırırken eski bir kısa hikaye buldu. Y’nin totemiydi bu. Hayatına uğur getiriyordu. Tutunduğu rüyaydı. Çok özel, birazcık gizli bir anlamı vardı. Yalnızca kendi biliyordu. Yıllar önceden kalma, hayali bir sevgiliye yazılmıştı:
Neden böyle olmak zorunda? Hayır bir dakika, gerçekten.
Neden herkes hak etmediği hayatı yaşamak zorunda? Duymuyor musun? Sesi açsan? Beni dinle bu defa. Pişman olmazsın ya sonuçta! Belki de bu yazdığım hayatımdaki en önemli yazıdır. Belki de tek ihtiyacımız olan birazcık aşktır? Oku, sevceksin bunu bak. Söz!
Sadece hayal ediyordum, Sen ve ben. Evet ikimiz, ve tahmin et ne: başka da hiç bir şeye ihtiyacımız yok, ufacık ama sıcak bir ev dışında. Paramız, elektriğimiz bile olmasın. Gerekirse donalım, Ama o evde geceleri birlikte uyuyalım. Evet, o günü unutamıyorum, o ilk günü unutamıyorum seninle geçirdiğim. İster çaresiz de, ister rezillik de, istersen kaç benden, nereye kadar gideceksin? Vazgeç artık işte, bak olmuyor böyle. Ne sen mutlusun, ne de ben. Hey, bir saniye, dinliyor musun? Çıkar o kulağındakini, çünkü hayatını kurtarmaya çalışıyorum. Hayatımı kurtarmaya çalışıyorum. Evet, aslında çok bencilim, çünkü seni kurtarmadan kendimi de kurtaramam. Tam bir pisliğim ben, değil mi? Seni hayat boyu sevmeye hazır olan, bugün evlenelim desen yarın nikâh masasında hazır bekleyecek, en kötü anlarında ayakta senin için duracak, kanının son damlasını da seninle paylaşacak romantik bir pislik. Öyle pislik ki sana hayatının en kritik dönemini adamış duygusal, peşini bırakmayan bir serseri. Sağı solu belli olmayan geçmişin sayfalarında boğulmamak için çırpınırken yüzmeyi öğrenmiş bir çocuk işte. Yine daldın gittin okyanuslara..? Sana diyorum, hah şöyle. Niye konuşurken gözlerime bakmıyorsun, seni anlamıyorum neyi düşünüyorsun. Belki bu son fırsatımızdır? Bu hayat ikimizi de insanların arasındaki sonsuz boşluğa fırlatmadan, sen kollarımın arasındayken sana anlatabileceğim son sözcüklerdir. Sadece sen de hayal etsen… Tüm kötülüklerin geride kaldığını, güzel mutlu bir yarın. Hatta sonraki gün de. İnanmayacaksın ama, ondan sonraki gün de! Ömür boyu bir mutluluk. İstersin değil mi, soru işareti bile koymadan yazıyorum ki istediğini biliyorum. Bazen önünde bir paket vardır ancak o pakedi almak için adım atman gerekir ya. Sen o adımı atamayacak kadar yorulmuşsun işte. Yerde yatıyorsun, ama ben seni kollarımda taşımak istiyorum. Bak, kaldır kafanı, geldik. Bak karşısı, bu köprünün hemen karşısı ait olduğumuz yer. Senin tekrar benim olacağın yer. Bu köprüden seni taşıyarak geçebilirim, ne dersin? Hadi bir değişiklik yap ve güven bana. Sen benim için arkadaştan fazlasısın. Arkadaşım deme bana, kırıcı olabiliyor.
Gerçekten.
Sonuçta biz niye arkadaş olalım ki? Mutluluğu paylaşabilmiş iki insan arkadaş mıdır? Bilmem, evet arkadaşlığı da genelde içinde bulundurur, ama daha fazlasıdır. Yalansa yalan de. Bazı şeyler geride mi kaldı? Bunu mu dedin haha güleyim bari. Sen öyle sanıyorsun, çünkü hiç bir şey bitmedi, her şey yeni başlıyor. Seni çok seviyorum. Geleceğimizi görebiliyorum. Evet o bahsettiğim ufacık evde, dışarıda kar yağarken, yıldırımlar düşerken, bütün o mavi kırmızı siren seslerinin arasında, camı indirip perdeyi çekip sana sarılıp uyumak. Tekrar o huzuru bulmak. Huzur demişken, biliyorsun değil mi, olmadı ya senden sonra kimse. Yok gerçekten diyorum, sen benim eksik yarımsın. Ben kocaman bir resimim, sen de bu resmin kalbindeki yap bozun kayıp parçasısın. Seni buldum, gözlerimin önündesin, ama sana ulaşamıyorum. Bu adımı sen atabilirsin. Tek yapman gereken inanıp güvenmek. Çok mu zor? Bir dene, denemedin. Geçmişte denedin olmadı? Kendinde misin, doğru düzgün deneyemedin bile aslında. Hayatına başkaları mı girdi, hayatında başkaları mı var, başkasından mı hoşlanıyorsun, ondan mı gözlerini kaçırıyorsun, onu mu düşünüyorsun? Haha, süper! Yok cidden, korkmuyorum, sen benimsin, benden kaçamazsın. Git onunla ol bakalım. Ama sadece şunun cevabını ver kendine: benden başkasıyla olamayacağına biraz daha ikna olmak için aylar kaybetmeye değer mi? Hani, duygusalım demiştim ya, evet, geceleri seni düşünüyorum ve ağlıyorum, çünkü o gece de sensiz geçen kayıp bir gece. Sonra gözyaşlarının arasından tekrar doğuyor umutlarım, ve geleceği düşünüyorum. Off, ne hayallere daldım. Dur ya, düşündüm de olmaması için bir neden yok aslında. Hadi kurtul artık şu diğer yüzeysel ilişkilerinden. Onlar seni benim gibi sevemez, onlar zaman geçirebilir, eğlenceli olabilir, para kaynağı olabilir, biraz duygusal olabilir (benle karşılaştırma valla kırarım kafanı unutma serseriyim ben), duygusal rolü de yapabilir, safsın, inanırsın hemen. Kanma bunlara, vazgeç onlardan, onlar sana aile olamaz, onlar gece sarıldığında seninle huzur bulamaz, onlar senin çocuklarını sevgiyle büyütecek babaları olamaz, onlar senin ruh eşin olamaz. Bırak gitsinler hayatından, ve hayatımdan. Hayatımızdan. Şimdi tam zamanı sevgilim, gel, ellerini ver, rahatla, kendini serbest bırak. Çok savaş verdik ve çok şeyi hak ettik. Şimdi intikam zamanı. Ne, intikam kötü mü? Bak bu konuda seninle zıt görüşteyiz. Çok sevindim, zıt düşünüp tartışabileceğimiz bir şey var artık. Hayır çünkü cidden seninle bakışıp 802.11n gibi (Çok mu ‘nerd’ oldu? Boşver =)) bütün düşünceleri konuşmadan paylaşmak, sıktı demeyeyim de, heyecansız kalmıştı. Şimdi tartışıp bütün gün birbirimizi paralayabiliriz. Oley! Bunu özlemiştim. Tartışmak? Sen gelemiyordun hani zorlamaya? Sorun değil, çünkü kötü günler bittiğinde, dertlerimiz kalmayacak, tartışmak da o zaman yormayacak seni. Hani kendisi en büyük sorunumuz olacak çünkü. Bana inanıyor musun? Hadi daha önce denedik olmadı. Öyle bir defada vaz mı geçtin seni sevenden ya?
Yaa sana diyorum hadi uzatma sevgilim ol benim. Tekrar ellerini tutayım koşalım gezelim zıplayalım. Tatile gidelim sıcak havada buz gibi denize atlayalım. Yetmedi mi biraz güneşlenir dondurma yeriz. Sıkıldık mı, boşver döner klimayı açar otururuz. Belki bir kaç film izleriz. Hem tartışcak bir şeylerimiz olur yeni. Güzel bir yaz akşamı, ne yapalım. Kalabalığa, insanların arasına karışmak? Bir dursana onu hep yapıyoruz zaten, hep de yaparız. “Pardon beyefendi bakar mısınız en yakın tekel bayii nerede acaba? <buraya adamın cevabı gelse işte..> Teşekkürler.” Ne mi yapıyorum? Sence? Aşkım, bu gece şu içkileri dökelim birbirimizin kafasından aşağıya. Deliler gibi sarhoş olalım. Yarın mı? Boşver, birlikteyiz işte artık! Hep de birlikte olacağız, yarını düşünmek yok. Hatta oyun oynayalım, yarını düşünen bir shot daha yapsın. Ama dürüst olcaksın, söz mü? “Taksi! <buraya evin adresini anlatma kısmı gelir..>” Bak eve de geldik hemen. Bak sevdiğin şarkılardan playlist’te yaptım, artık bilgisayara dokunmak yok. İkimiziz işte, sen ve ben. Başka bir şeye gerek yok. İyi ki seninle tanışmışım işte! Şimdi ben bardakları getirirken sen şu şişeyi açar mısın, aşkım?
<Bir saat sonra> İyi ki benimlesin. Çok eğleniyorum. Bu şişeyi ikimiz yarıladık bile, hadi devam.
<İki saat sonra> Eehehe. Hiç bu kadar eğlenmemiştim. Hadi dışarı çıkıp bağıra bağıra koşalım insanlar bize baksın. Yok özentilik değil, sadece dikkat çekmemizin umrumda olmaması. Hadi, hem serinleriz sonra içeri gireriz. <Otuz saniye sonra dışardadırlar, aynen bunları yaparlar.> iyi ki birlikteyiz.
<Üç saat sonra> İlk günlerimizi hatırlıyor musun? Yok daha da öncesini. Hani benden ayrılmıştın. İşte bir daha hiç dönmeyeceğini sanmıştım. İntihar edecektim neredeyse. İyi ki varsın.
<Dört saat sonra> Bu şişe de gerçekten de bitti, başka şişe kalmadı. Ama bence ihtiyaç ta kalmadı. Senin ağzındaki alkol tadı bana bütün gece yeter.
<Beş saat sonra> İyi ki tekrar hayatıma girdin, yeniden doğdum resmen. Bu defa öldürmezsen sevinirim bak. Bu dünyadaki en güzel gözlere sahipsin. Alkollü değilken şımarma diye kendimi nasıl tutuyorum bilemezsin. Ne? Değil misin? Saçmalama, en azından benim için öylesin. Başkaları umrunda değil mi? Bunu duymak güzel işte. Uyusak mı ne? Ne uyumayalım mı, tamam. Ne yapalım peki? …
<Sekiz saat sonra> Hayatımın en güzel gecesi falan herhalde. Sadece sana bir şey söylemek istiyorum uykuya dalmadan önce. Ne mi? Aslında sen de ilk günden beri biliyorsun ama sanırım artık eminsindir: “Seni seviyorum”.
<Sonraki sabah> Düşünüyorum da. Yataktayım, resmen bok gibiyim, leş gibi kokuyorum, kalkacak halim yok, dün gece aldığım alkol miktarının hiç bir doktor tarafından onaylanabilecek en ufak bir yanı yok, bir sürü sorumsuzluk yaptım, insanlara belki de bağırdım, hakaretler ettim. Hatırlamadığım suçlar işlemiş olabilirim. Hiçbiri umrumda değil. Burada, bu sabah sevdiğim insanlayım, onunla iki insanın yaşayabileceği en özel anları yaşadım, hayatımı paylaşıyorum, ve uzun lafım kısası, benim bu halimi özetleyebilecek artık tek bir sözcük var: Mutluyum.
Devamını da düşün, böyle mi gider? Düzenli bir hayatımız var bütün bunlarla birlikte. Bak artık itiraz etmiyorsun, bütün bunlar bizim geleceğimiz, bir hayalden çok öte aslında, biliyorsun. Bunlar gerçekler, daha da ilerisini düşün. Büyümüşüz falan. Ya da dünya küçülmüş de, fark etmez. Yaşıyoruz, yaşayacak şeyler bitecek değil ya dünya küçülse bile. Daha büyük bir eve taşınalım, farklı bir yerde? Buranın anısı mı var? Evet haklısın, ama ben sana burayı terk edelim demedim ki. Para da kazanıyorum, ama biliyor musun, elimde tutmayı hiç sevmiyorum şu aptal şeyi. Harcamak istiyorum, hadi bi ev alalım. Bahçeli olsun. Köpeklerimiz olsun, ne dersin? Sen de en az benim kadar istiyorsun değil mi? Güzel =) Bir fikrim daha var. Çocuklarımız olsun, ikimizin yaşadıkları iki hayata sığmaz, bence gen haritalarımızın en mükemmel kombinasyonunu ölümsüzleştirmeliyiz sevgilim. Evlilik mi diyorsun yani? Nasıl istersen. Biraz zaman mı var? Bana uyar, daha önümüzde kocaman bir ömür var hâla. Şunun şurasında iki üç yıldır birlikteyiz. Seni seviyorum. Çok tatlısın ya! Hadi ilk günlerimizde gittiğimiz yerlere gidelim. Evet şimdi. Hadi hadi! İki saat sonraki uçakta boş yer var. E pahalı olsun ne var hayatım, para, harcamak için değil mi?
<Bir kaç saat sonra> Burayı hatırlıyor musun, el ele tutuşmuştuk. Yok yok sarmaşdolaştık. Başka hiç bir çift bizim gibi değildi. Ne günlerdi, olacaklardan habersiz geziyorduk öylesine. Tahmin eder miydin tekrar burada bugün birlikte olacağımızı, hem de eskisinden çok daha özel bir şekilde. O zamanlar da ne kötüydü be, ama hepsi geride kaldı. Geleceği hayal et. Evet, bence de çoğu şeyi yapmış olsak ta heyecanla gelecek hayalleri kurabilmemiz güzel bir şey. Düşünüyorum da, sen benim ruh eşimsin. Bunu senle ilk buluştuğumda, öpüştüğümde, ilk duygusal bir bağ kurduğumuzda hissetmiştim. Sen, evet sen, hayatın bana verdiği en büyük hediyesin. On sekiz yıl bekledim seni, hatta üzerine bir süre daha bekledim, ama değdi. Aaa mezuniyetimiz var, hadi onun hazırlıklarını yapalım. Aslında dur ya daha kaç gün var, boşver burada bir kaç gün daha kalalım. Hadi.
<Yıllar sonra> Bu kadar kişi geleceğini beklemiyordum açıkçası. Neyse, ailelerimiz artık sabırsızlanıyor, nikah masasına geçelim hadi. Heyecanlı mısın? Aslında değilim, biz çoğu evli çiftten daha evliyiz, sadece kağıt üzerine geçiriyoruz artık. Bir kaç imza, ve sonra da sonsuz bir birliktelik. Artık rahatça o tatlı çocuklara da sahip olabiliriz, tamamen ikimizin üretimi =). <nikah memuru: sayın Y, X adlı bayanı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?> Hmm burada evet demem gerekiyor değil mi? Tamam derim ben de. Evet. <Aynısı o tatlı bayan için de tekrarlanır.> Oley sen de beni kabul ediyormuşsun. Bi dakka biz şimdi karı koca mıyız? Evlendik? İçimde ilginç bir duygu var. Nasıl bir şey biliyor musun, hani evlenince aşk biter ya, dünyaya bitmediğini göstereceğiz, farklı olduğumuzu göstereceğiz! Herkes kendini özel sanar evet. Ama bir özel vardır. Seni en baştan beri benim için “o” kişi olduğunu biliyordum. Sana kanıtlamak çok zor oldu, ama artık birlikteyiz sevgilim. Ne mi yapalım? Bilmiyorum, ne istersen, inan şu anda düşünesim yok, sadece bu gece yatağımıza atlayıp keyfimize bakalım. Yorulduk bugün, ama değdi. İnsanlar da artık mutlu bizi hep göreceklerini biliyorlar. Cidden ya baksana hiç bir çift bizim kadar uyumlu değil. Birbirimiz için yaratılmışız sanırım. Sevgilim, upuzun bir ömrümüz var, ve sonunda birlikte öleceğiz, sen ve ben. Bunu biliyorum ve artık ölüm bile bana huzur veriyor. Ama önce, onlarca yıl yaşayıp hayattaki her şeyi yapmak, yaşlanmak, bir ömrü dolu dolu yaşamak lazım değil mi? Ne duruyoruz? O zaman, hadi birlikte yaşlanalım!</nikah>
Ufak tefek bir kaç değişiklik varsa da, yazı aynıydı. Aslında istediği buydu. Yıllar önce yazmıştı, ama isteği hala aynıydı. Belki de artık bir şeylerin gerçekten zamanı gelmişti. Belki de artık yaşanması gereken her şey yaşanmıştı, ve zamanı gelmişti. Sahne, şov, bütün organizasyon hazırdı. Herkes oyunun başlamasını, ve mutlu son’u bekliyordu. İzleyiciler sabırsızlanıyordu. Y, yeni X’ini bekliyordu. Ya da her zamanki, yalnızca isim ve beden değiştiren X’ini. X hep aynıydı, gerçek X hep vardı, ve asla ölmezdi. Sadece yanlış insanlar X olmuştu. Çok mu zor bir şey istiyordu? Hayır. Sadece sevgi istiyordu. Bu hikaye, X, ve Y. Aşk. 2015. Bu hikayedeki tüm karakterler kurgusal olsa da, duygular gerçekti. Daha gerçek olamazdı. belki de gerçek olan tek şeydi hatta.
Y, ne istediğini çok iyi biliyordu. X’i istiyordu. Gerçek X’i. Çünkü insan, doğası gereği, kendi gibi biriyle hayatı paylaşabildiği kadar yaşayabilirdi.
Ve Y sadece yaşamak istiyordu. Ne pahasına olursa, olsun.