Zaman her şeyin ilacı mıydı? Her şeyi unutturur muydu? Zamanın kendisiyle tanışana kadar, bize hep söylenen bu yalana inanırdım. Tıpkı çocukken iyilerin iyilik bulduğuna, tanrının varlığına inandığım gibi.
Belki de hepsi sadece bir illüzyon. Hepsi, hayat dediğimiz şey, yalnızca bir rüya. Belki de en güzeli bu olurdu. Uyanıyoruz, ve hepsi bitiyor. Zaman belki de sonsuz bilincimizin, sonlu bir bedene kıstırıldığı yaşam adlı sürecin mantık boyutuna yansıması. Yaşamak dediğimiz şey aslında yüksek boyuttaki benliğimizin, fiziksel bedenimizle gözlemleyebildiğimiz boyuta indirgenmesi mi? Bunu bilemeyiz. Gelip burada pseudoscience yapmayacağım. Ancak bunun olma ihtimali, şu anlamsız hayatı biraz olsun daha anlamlı kılabiliyor. Şüpheci kalmak lazım. Bazen zamanın yalnızca ileri değil, geriye aktığını hissediyorum. Fiziğin, termodinamiğin tüm yasalarını hiçe sayan bu gözlemimle birlikte, doğru olduğunu kabul ettiğimiz her şeyin neye göre doğru olduğunu sorguluyorum. Örneğin, ben kitabı bıraktığımda yere düşer. Neden? Çünkü yerçekimi diye bir şey var? Neden? Çünkü kütlesi olan cisimler, kütle ve mesafelerine bağlı bir denklem sonucu birbirlerini çekerler? Zamana bağlı hesaplayabiliriz. En basit fizik kurallarından biridir. Neden? Neden? Neden? Bu soruları zincirleme biçimde sormaya devam ettiğimiz sürece en sonunda tek bir singularity’ye ulaşıyoruz: “Çünkü öyle.”
Olayları gözlemleyip deneyimlediğimiz şekilde doğru kabul ediyoruz. Bir şeyi üst üste denersek, ve hep aynı sonucu alırsak, doğru kabul ederiz. Mantıklısı da budur, değil mi? İnsan, hayvan, hatta merkezi sinir sistemi olan tüm canlılar bu şekilde öğrenmiyor mu? Zaman da ileriye doğru akıyor. Örneğin dün, ya da birkaç saat önce gibi kavramlarımız var. Zaman somut bir kavram. Geçmiş‘i tanımlamamıza yarıyor. Sonuçta dün farklıydı, dün‘ü şu andan farklı kılan bir şey var. Kapkaranlık bir odada boş boş oturup hiçbir şey yapmasak bile var. Tarif edemiyoruz. Belki de şu anda var olduğumuz boyutta açıklayabileceğimiz bir şey değil. Bunun en basit örneği, onuncu boyutu hayal ettiğimiz bir video (eleştirilebilecek, hatalı denebilecek noktaları var, ancak kafada kurgulamaya başlamak açısından kesinlikle izlenmeli)
Ne olduğunu anlayamadığımız bir kavramdan, bizi iyileştirmesini bekliyoruz. Gecenin karanlığına konuşuyoruz. Yıldızlara bakıyoruz. Geçmişe bakarak geleceğe sesleniyoruz. Belki de üst seviyeden kendimize üçüncü şahıs olarak baksak, aslında kafamızda yarattığımız zaman kavramına gülüp geçeceğiz. O zaman mekanın ve üçüncü boyuttaki mesafenin de bir anlamı kalmayacak, çünkü anladığımız haliyle, zaman ve mekan görecelilikle birbirine bağlı. Bütün bunların cevabını aradıkça, yalnızca daha da fazla soruyla karşılaşıyoruz. Belki teknolojimiz gelişmedi, belki de gerçekten deneyimlediğimiz boyut, bu kavramları algılamamızı fiziksel seviyede imkansız kılıyor. Ancak kesin olan tek bir şey var: sorgulamaktan asla vazgeçmemeliyiz. Bazen yanlışı da bulsak, anlayamadığımız kavramlarla da karşılaşsak, vazgeçmeyip denemeye devam ettiğimiz sürece bir şeyler öğreneceğimiz kesin. Belki de zamanın kafamızdaki tanımını değiştirmeliyiz. Belki de ancak o zaman zaman her şeyin ilacı da olur, her şeyi maksimum entropiye götürüp parçalayan güç de olur. Belki diyorum, çünkü en gelişmiş teknolojiler ile bile hala zamanın, hayatın gizemini çözemiyoruz. Teorik çözümler bile yanında bir sürü paradoks getiriyor ki, belki de kafamızdaki gerçeklik kavramının en temelinde hatalar vardır.
İronik, ama hepsinin cevabını zaman gösterecek…