Bir Şeyler Yanlış Değil Miydi

Koşuyorduk. Nereye gittiğimizi bilmeden, zamanı yavaşlatırcasına, sonsuzluğa yetişircesine koşuyorduk. Arkamıza bakmadan, kaçırdıklarımızı bile görmeden. Bir şeyler yanlış değil miydi?

Yaşamayı erteliyorduk. Gelecek planları yapıp, geçmişi özlüyorduk. Şu an dışında her yerdeydik. Beklentiler yaratıyorduk, gerçekleşmediklerinde üzülüyorduk. Bu beklentiler bizi hayata bağlayan şeylerdi. Bir şeyler yanlış değil miydi?

Para biriktiriyorduk harcamadan, insan ilişkilerimizi güçlendiriyorduk, kim olduklarına bakmadan. Antidepresanla karşılık stresimizi hiç de ihtiyacımız olmayan spor salonlarına giderek, aşağılık kompleksimizi ağırlıkları kaldırarak atmaya çalışıyorduk. Bir şeyler yanlış değil miydi?

Yalnızca doğduğumuz için bir bayrağı sahiplenip, bize doğru olarak gösterildiği için sorgulamadan her şeye inanıyorduk. Futbol izlerken maçtan keyif almak yerine birbirimizi öldürüyorduk. En çok ihtiyacımız olan şey sevgi iken nefretle doldurtuluyorduk. Bir şeyler yanlış değil miydi?

İçimizi sevdirmek yerine dış görünüşümüzü öne çıkarıyorduk. Doğal güzelliğimize zerre bir şey katmayan kıyafetler giyip makyajlar yapıyorduk. İçimizdeki duygusal çocuğu cool görünmek adına öldürüyorduk. Televizyondaki çirkinlik derecesinde ince mankenleri ve vücutta hiç yağ olmamasını, herkesin six-pack’i olmasını doğru kabul edip, sağlıksızca incelmeye çalışıyorduk. Bir şeyler yanlış değil miydi?

Asıl yanlış olan kendimize inanmak yerine birilerinin bizden daha üstün olduğuna inanmaktı. Hala bize gerçek bir şeyleri yaşatabilecek birilerinin varlığına inanmayıp markalar, ışıklar, para ve renklerin arasında duygusuzca boğulmaktı. Şirketlerin ve devletlerin bize reklamlarla ve propagandalarla dediklerini doğru kabul edip onların bizi sevdiklerine inanmaktı. Sevdiğimiz hayatı yaşamanın, köle gibi çalışıp hak etmemiz gereken bir ödül olduğuna inanmaktı.

Asıl yanlış olan, sevdiğimizin bizi reddetmesi değildi, sevdiğimizin onu hak etmeyen birini bize tercih edeceğini bilmekti. Onun başka biriyle öpüştüğünü, seviştiğini, gezdiğini ve mutlu olduğunu bilmek. Hep “neden o kişi ben değilim” diye sorup cevap alamayacağımızı bilmekti.

Asıl yanlış olan, mutlu olmak için sevdiğimiz birileriyle gece yıldızları izlemekten, içinde sevgi olan tüm insanlarla ve hayvanlarla dost olup bu gezegeni paylaşmaktan, sevdiğimiz şeyleri yapmaktan daha fazlasını aramaktı.

Bir şeyler yanlış değil miydi?


Bu yazıyı beğendiyseniz şu yazılar da ilginizi çekebilir:

Haydi Bu Gece Her Şeyi Mahvedelim

“Ağlıyor musun?”

Duygularımızı emojilerle ifade etmeye çalıştığımız internet çağında telefonuma gelen bu soru ile uyandım.

-“Hayır, ağlamıyorum. Ama ağlayabilmek isterdim.”

Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. En son ne zaman ağladığımı hatırlamaya çalıştım ancak yakın geçmişte gözyaşlarına dair hiçbir anı bulamadım. Ağlayamıyordum. Duygusuzdum. Ya da uğruna ağlayacak, kaybedecek bir şey kalmamıştı.

Hepimiz birbirimizden uzaklaşıyoruz, sosyal medya ile, dizilerimizle, sahte arkadaşlıklarımızla, para üzerine kurduğumuz hayatımızla. Hiçbirimiz geriye dönüp neden bütün bunları yapıyoruz diye bakmıyoruz. Kimse “neden bunun için savaşıyorum” demiyor. Hatta kimse “neden savaşıyorum” demiyor. Herkes kendini kanıtlamaya çalışıyor, ama ne için bütün hepsi?

Neden herkes dünyayı gezme derdinde? Neden insanlar yaşadığı yerde tatmin olamıyor ve hep eksik hissedip başka şeylerle doldurmaya çalışıyorlar? Neden herkes tek başına yetmeye çalışıyor? Kimse tek başına yetemez ki. Tek hücreli bakteriler değiliz, eşeyli üreyen, sevmesi ve sevilmesi gereken varlıklarız. Bir yıl önce de sindirdiğim gibi: Sosyaliz.

Ve mutsuzuz. Neden bize en çok değer verenleri reddediyoruz? Neden her şey güzel olabilecekken, hatta mükemmel olabilecekken her şeyi mahvediyoruz? Ne uğruna? Neden bizi sevenleri dışlayıp bizi sevmeyenleri elde etmek istiyoruz? Yanıbaşımızda belki hayatımızı değiştirebilecek insanlara şans vermek yerine popülerite peşindeyiz? Nasıl bir ilgi ihtiyacı bu? Neden bunun kölesiyiz? Neden bizi sevenlere bir şans bile vermeden reddediyoruz? Neden güzel hayatların, iyi insanların içine edip, duygularını ve özgüvenlerini mahvedip, onları ikinci plana atıp bir de üzerine onlardan saygı bekliyoruz?

Hepimiz istediği ne? İçip, sahte insanlarla dans edip egomuzu tatmin edip gerçek hayattan uzaklaşmak mı? Yoksa doğaya, bizi sevenlere, gerçek hayata yakınlaşmak mı? Hepimiz gece yattığımızda gökyüzünü seyredip sarılarak uyuyacak birini istemiyor muyuz zaten? Hepimiz yaşamaya, sabah uyanmaya, gezmeye, paylaşmaya anlam verecek birini istemiyor muyuz? Hepimiz birlikte ölüme bile gidecek kadar sevdiğimiz biriyle saçmalamak istemiyor muyuz?

Yaşamak istemiyor muyuz?

Peki neden o zaman en çok bundan kaçıyoruz? Neden yaşamaktan korkuyoruz? Neden isteklerimizi bastırıyoruz? Neden yakınlaşmaktan kaçıyoruz? Neden kimse yaşamaya cesaret edemiyor? Neden herkes gerçek bir şeyler hissetmekten kaçıyor? Hiç mi korkak olmayan, gerçekten cesur biri yok? Neden denemek varken şans bile vermeden atıyoruz her şeyi? En kötü ne olabilir ki? En kötü yürümez. Hepsi bu. Ama insanlar korkak, insanlar zavallı küçük dünyalarında, gerçek insanlara bir şans bile vermeden sahte hayatı yaşamayı seçiyorlar.

Sanırım gerçek kimse yok. Sanırım kimse bu gece güzel bitsin demiyor. Güzel bitsin’den kastım illa seks, alkol, uyuşturucu, maç kazanmak ya da belli bir şey değil. Sadece huzur ve mutluluk. Gerçek mutluluk. “Yarın ne olacak” sorusunu sormayacağımız türden bir mutluluk. Ama insanlar gerçek güzelliklerden kaçıp bu geceyi de mahvedecekler. Hadi hep birlikte bugün de insanlara eşya gibi davranalım, tüm umutlarını yok edelim, kendilerini kötü hissetmeleri için her şeyi yapalım. Hadi bugün de sistemin bize verdiği güzel hayata devam edelim. Sahte insanlara değer verelim, bize gerçek bir şeyler verebilecek insanlardan kaçalım. Hayatları, duyguları, düşünceleri, sevgiyi, huzuru parçalayalım.

Haydi bu gece her şeyi mahvedelim.

Yirmi Yedi

Dün yirmi yediyi doldurdum. Bu sürede insanlar ve hayatla ilgili öğrendiklerimi listelemek istiyorum. Sanırım zamanı geldi.

  1. Her yıl, insan daha da fazla geçmişe dönmek istiyor. Geçmişe dönmek istemediğim bir gün hatırlamıyorum.
  2. İnsanlar basit. Düz mantıkla yüzeysel yaşıyorlar. Yüzünüz gülüyorsa mutlu, iPhone’unuz varsa zengin, kanser falan değilseniz sağlıklı sanıyorlar.
  3. Sağlık demişken: hâla yalnızca fiziksel sağlığın önemli olduğunu düşünüp, psikolojik durumu hiçe sayacak kadar sığ insanlar bu dünya üzerinde.
  4. Psikolojik durum demişken: depresyondaki insana ‘olur bu ya geçer koçum‘ deyip, ‘herkesin sorunları var‘ diyerek iyileştireceğini inanan insanlar da mevcut.
  5. Hayvanları insanlardan daha çok seviyorum. Hayvan ayırmak doğru değil ancak kedi ve köpeklere karşı aşırı bir sevgim var. Şu ülkeyle ilgili sevdiğim sayılı şeylerden biri sokak hayvanları. Rastgele durup sokaktaki bir kediyi sevip mırlamasını hissetmek güzel bir duygu.
  6. Hayvan seven ve doğa seven insanı sevin.
  7. Hayatta tutunacak bir şeyi olmayanlar fanatik derecede bir gruba bağlanırlar. Bunun futbol takımı, din, milliyetçilik ya da veganlık olması fark etmez. Belirli bir kavram ya da gruba bağlı olan, kendi fikirlerini başkalarına zorla empoze etmeye çalışanlardan olmak yerine doğaya bağlı olmayı seçin.
  8. Yaratıcı insanlar her zaman bir adım öndedir. İster yerdeki kibrit çöplerinden bir şeyler yapın, isterseniz dünyaca ünlü heykeltıraş ya da yönetmen olun. İsterseniz yaratıcılığınızı mühendislikte konuşturun. Fark etmez. Yaratıcı olun.
  9. Şüpheci olun. Her şeyin gerçekliğini ve arkasındaki nedenleri sorgulayın. Hastalık derecesinde paranoyak olmaya gerek yok ama her şeye atlamamak iyidir.
  10. Devletlere, bankalara, askeriyeye, diyanete, ilaç şirketlerine, politikacılara ve güce sahip benzer kişi ve kurumlara asla güvenmeyin. Unutmayın ki bu kişi ve kurumlar beyin yıkayarak gerçek olmayan bir şeye inanmanız için mükemmel rol yapıp milyarlarca dolar harcayabilecek kurumlar.
  11. Yalan söylemeyin. Ne olursa olsun. Nezaketen bile olsa. Bir şeyi beğenmezseniz beğendim demeyin. Bu, karşınızdakine de zarar vermektir. Onun yerine bir şeyin hoşunuza gitmediğini kibarca açıklayıp nasıl geliştirilebileceğini söyleyin.
  12. Sevmediğiniz şeylerle uğraşmayın. Uğraşacak, sevdiğiniz bir şeyler bulun (evet mümkün). Hatta eğer boş zamanlarınızda boş yapmak yerine kendinizi geliştiriyorsanız çok kolay.
  13. Sağlıklı beslenmek güzel bir şey ancak bu isteğinizi sömüren koca bir endüstri var. Bu endüstrinin kendi ürünlerini sağlık duygunuzu sömürerek satmak için, çoğu normal yemeği hatta fast food’u, olduğundan çok daha zararlı gösterdiğini unutmayın. Yani canınız McDonald’s ya da Carl’s çektiğinde düşünmeyin, yiyin. Sadece bütün hayatınız bu olmasın yeter.
  14. Yemek demişken: kalori hesabı asla yapmayın, istediğiniz gibi yiyin. Fazla kilolu olduğunuzu düşünüyorsanız spor yapın. Anoreksik olmaya çalışmayın. İnsanın doğasında vücudunda yağ vardır.
  15. Teknolojiyi kullanın, içli dışlı da olun, ancak kölesi olmayın ve gerektiğinde tamamen uzaklaşmayı bilin.
  16. Eğlenmek istediğinizde ‘otur işini yap, önce çalışıp hak edeceksin’ diyen ezik köle psikolojisini size empoze etmeye çalışan insanları hayatınızdan derhal çıkarın. İnsanın doğası çalışmak değildir, eğlenip güzel zaman geçirip yaşamaktır.
  17. İnsanları çıkartmak demişken: sizi olumsuz etkileyenlerden tamamen kurtulun. Sayı değil, kalite önemli. Herkesle arkadaş olmak zorunda değilsiniz. ‘Herkesle iyi olayım’ politikası yapmacık insanlar içindir. Yapmacık olmayın.
  18. Dar görüşlü insanlardan uzak durun. Açık görüşlü yeni insanlar tanıyın. Her şeye açık olun.
  19. Hassas konulardan konuşun. Dini inançlar, toplumsal değer yargıları, ölüm, seks, etik değerler… Bunların hepsi tabu olmaktan çıkıp, sorgulanıp açık açık, önyargısız konuşulabilmeli. Bu konudaki açık tavrınızı istemeyen insanlar için ise üstteki maddelere bakın 🙂
  20. Küfredin. Rahatlatır. Politically correct olmaya kasmayın. Yeri geldiğinde, tabiri yerindeyse, ağzınızı bozun.
  21. İnsanlar önemli. Ancak fikirler daha önemli. Hepimiz öleceğiz ama fikirlerimiz bizden çok daha uzun yaşayabilir.
  22. Soğuk iyidir. Soğuk ve kuru iklimde yaşayan insanlar daha sakin ve zeki oluyorlar. Bilimsel açıklaması hakkında hiçbir fikrim yok, tamamen kendi gözlemim. Benzer biçimde, deniz kıyısı olan yerlerde büyümüş insanlar da daha vizyon sahibi ve zeki oluyorlar (istisnalar elbette mevcut, ben genelden bahsediyorum). Türkiye’nin illere göre oy dağılımın haritasına bakmak olayı zaten özetliyor. Arkadaşlarınızı buna göre seçin diyemem, ama göz önünde bulundurmakta fayda var.
  23. Toplum normlarına uymak zorunda değilsiniz. Normlar basit ve sıradanlığın dışına çıkamayan insanlar içindir. Bir şeyi herkes yapıyor diye yapmanız gerekmez. İstiyorsanız yapın, istemiyorsanız yapmayın. Başkalarına zarar vermediğiniz sürece (hayali tanrılarının varlığını reddetmek, zarar vermek sayılmıyor) istediğinizi yapabilirsiniz. İnsanlar ne der diye düşünmek, kendilerine güveni olmayanlar içindir (istisnalar hariç tabii ki: bazı durumlarda insanların ne düşüneceğine göre davranmak gerekebilir, ancak bu durum istisna olarak kaldığı sürece sorun yok).
  24. İyi insan ve kötü insan kalıplarınızı sorgulayın. Genelde sporcu, dini bütün insan ahlaklı iyi insan, sosyal olmayan, uyuşturucu bağımlısı, ilişkileri belli olmayan insanlar kötü bilinir. Tanıdığım insanlara geri dönüp baktığımda söyleyebilirim ki gerçek bunun tam tersi yönünde: bir sürü dini bütün ya da sporcu kompleksli insan tanıdım, bir sürü dışlanmış, madde bağımlısı ve sosyal sorunları olan dünya tatlısı insan tanıdım. Tabii ki herkes böyle demiyorum, yalnızca kalıpları yıkın diyorum.
  25. Zaman hiçbir şeyin ilacı değil. Kendinizi kandırmayın. Zaman bazı şeyleri düzeltebilir ama asla bel bağlamayın, garantisi yok. Başkalarına ya da zaman gibi kavramlara bağımlı olmayın. İşinizi kendiniz görün.
  26. Dünyada her şey kötüye gidiyor gibi görünse de, insanlar makineleşiyor devletler iğrençleşiyor savaşlarda insanlar ölüyor hastalıklar artıyor gibi görünse de gelecek güzel olabilir. Özellikle bilişimin gücüne ve yapay zekaya inanın. Kendisi doğru kullanıldığında dünyadaki tüm sorunları çözebilecek, herkesi mutlu edebilecek güçtedir.
  27. Sevmekten, aşık olmaktan, yakınlaşmaktan korkmayın. Hayatta en büyük zararı sevmekten, yaşamaktan, gerçek bir şeyler paylaşmaktan korkanlar verir. Asla onlar gibi korkak olmayın. Evet! deyin.

Cumartesi Çıkmazsanız Depresyona Girme Nedeniniz: FOMO

Cumartesi akşamı. Herkes planlar yapmış. En in mekanlar full, malum herkes trendy takılmalı. Deliler gibi içilmeli, snap‘ler atılmalı, story’ler zaten olmazsa olmaz. Tabii ki tüm fotoğraflarda içkiler ve shot bardakları görülmesi, erkekler seksi görünmeye çalışan düğmesi açık gömleklerle, kızlar ise duckface ya da değişik gözlüklerle poz vermeli.

Bunlar yanlış demiyorum asla, hepimiz eğlenmeye çıkar, kafamız iyi olunca komik şeyler yaparız. Hayattan keyif almak bu sonuçta. Ancak asıl “sorun” haftasonunu evde geçirdiğimizde başlar. Herkes dışarıda eğlenirken, en güzel mekanlarda en cool insanlarla en karizmatik pozları verip yüzlerce kişi tarafından izlenirken sen evinde yatağında elinde telefon Facebook’da aşağı scroll edip duruyorsun. Ne kadar da ezikçe!

İyi haber: bu sadece bir illüzyon. Hayır, evde oturduğun için ezik değilsin. Modern hayatın ve sosyal medyanın, çoğu insanda ortaya çıkmasında büyük rol oynadığı bu durumun bir adı var: Fear of missing out (FOMO, ya da Türkçesiyle: Kaçırma Korkusu). Genel olarak herkes bir şeyler yaparken, ortada dışarı çıkıp eğlenebilmek gibi şanslar varken bütün bunları kaçırıyor olmaya verilen bu durum, özellikle sosyal medyayla oldukça içli dışlı insanlarda daha çok gözlemleniyor. Çoğu insan sorgulamadan yalnızca cuma ve cumartesi günü çıkıp eğlenmeye programlanmış olduğundan dolayı herhangi bir sosyal medya platformunu açtığınızda hep eğlenen insanları görüyorsunuz. Çok az kişi Cumartesi gecesi evinde kahvesini içip kitabını okurken snap koyuyor, çok az kişinin “ya hayatımdaki sahte insanlar beni bugün dışarı çıkıp iyi bir mekanda eğlenmediğim için yargılarsa” korkusu yok. Gerçekten eğlenmenin hakkını verip arada anı olsun diye güzel fotoğraflar koyanlara lafım yok tabii ki, ancak belirli bir görgü ve kültür seviyesinin üzerinde olan bu grup maalesef azınlık. Asıl lafım özenti gençliğe, insanları overpriced yerlerde ne kadar fotoğrafı olduğuna göre seçen kişiliksizlere.

Benim hayatımda böyle insanlar yok (buldukça da kalıcı olarak çıkartıyorum), ancak çevremde çoğu insanın bu durumdan rahatsız olduğunu görüyorum bu yüzden yazma ihtiyacı hissettim. Başkalarının yüzeysel beğenisine ihtiyaç duymayan biri tek başına da evinde güzel zaman geçirebilir. Hayır, hiçbir şey kaçırmıyorsun. Çoğu insan gerçekten eğlenmiyor, yalnızca imaj çizip eğleniyormuş gibi görünüp eğlendiğini sanıyor. Amaçları ilgi ve popülerite. Çünkü çoğu kişi fikirleriyle ve zekasıyla değil, yalnızca dış görünüşleriyle insanları etkileyebiliyorlar. Toplum bu psikolojik savaşa farkına bile varmadan alet oluyor. Çoğu insan farkında bile olmadan bu trend‘e uyuyor ve yapmacık yaşıyor. Kendilerine doğru kabul edileni olduğu gibi alıp sorgulamadan yaşıyor. Yüzeysel popüleritenin, fikir olmadan, özünde gerçek bir şey olmadan bir balona dönüşmenin güzel bir şey olduğunu sanıyorlar.

Eh, bize de o balonun şişip şişip patladığı gün onu izlemek düşer.

Eğer insanların ne kadar eğlendiğine bakıp kendinizi ezik hissediyorsanız, bir dahaki sefere bunun yalnızca o insanların başka hiçbir şeyi olmadığından yarattıkları psikolojik bir oyun olduğunu hatırlayın.

Sevgiler!