Bugün Sosyal Medyada Kaç Saat Kaybettin?

Her gün Facebook’a girip insanların fotoğraflarını görüyoruz. O yetmemiş gibi Instagram’a giriyoruz, gidebildiğimiz kadar aşağı gidiyoruz, bir sürü fotoğraf beğeniyoruz. Twitter’da olan biteni okuyoruz. Snapchat’te story’lere bakıyoruz. Beni video pek açmaz, ama bir sürü kişi YouTube ve Vine’da da zaman öldürüyor. Evet, yataktan kalkmadan önce bütün sosyal ağlara baktıysan, bütün friend request ve follow request‘leri inceleydiysen, belki de esneyip güne başlayabilirsin. Yaklaşık yarım saat geçti çünkü.

Gün içinde, öğle aranda, ders ya da iş aranda da arada beş dakika sosyal medyada takılsan. O beş dakikalardan günde on tane olsa. Akşam da yatmadan önce bir yarım saat takılsan, neredeyse iki saatini sosyal medyaya harcadın. Peki karşılığında ne kazandın? Bir kaç komik fotoğraf, kedi videosu (strese bire bir, ondan kedi videolarına lafım yok), kimin kimle nerede ne yaptığı gibi aşırı önemli bilgiler dışında hiçbir şey! Arada illa ki gerçekten insana bir şeyler katacak paylaşımlara denk geliyoruz, ancak maalesef, bu gerçekten zaman harcamaya değer içerik, toplam içeriğin yaklaşık %5’ini oluşturuyor. İyi filtrelemelerle, gereksiz insanları unfollow ederek (aman yanlışlıkla unfriend etmeyin) belki %10’a çekersiniz, ancak çoğu insan yaratıcı ve kaliteli içerikten çok, hangi ünlünün hangi arabaya bindiğini, kimin kimle beraber hangi kasıntı gereksiz mekanda görüntülendiğini, Türk dizilerindeki gereksiz karakterlerden bugün hangisinin mafya yüzünden öldüğünü daha çok merak ediyor. Bilimsel gelişmeler, o kadar az kişinin ilgisini çekiyor ki, içerik üreticileri kendi ceplerini doldurmak adına mainstream içerik üretmeyi daha kârlı buluyorlar. Toplumsal bir sorun, sosyal medya ise bunu sadece ortaya çıkarıyor. Bu sorun zaten en başından beri var, sosyal medya sadece bunun dışarı vurulmasında bir araç rolü oynuyor. Tıpkı, paranın insanları değiştirmeyip, yalnızca gerçek yüzlerini ortaya çıkardığı gibi. Belki evrimsel süreçler zincirinin yalnızca kötü bir noktasına denk geldik, belki de tüm evren gerçek bir distopya. Bunu bilmiyoruz, ancak şu an içinde bulunduğumuz durumun pek iç açıcı olmadığını söylemek için çok incelemeye gerek yok.

Peki bu durumdan kurtulmak için ne yapmak lazım? Aslında, kağıt üzerinde yapmanız gereken çok kolay. Sosyal medya uygulamalarını telefonunuzun ana ekranından uzağa atın. Ulaşılabilir bir yerde olsun, arada hızlıca açmak gerekiyor, ancak gününüzden zaman yemeyecek bir mesafede bulunsun. Elinizin altında bulunmasın. Genel olarak bildirimleri kapatın, ya da eğer telefonla önemli bir işiniz yoksa telefonunuzu uçuş moduna da alabilirsiniz. Kendi hayatımdan biliyorum ki, çok işe yarıyor. Takip ettiğiniz kişi ve kanalların sayısını ciddi derecede azaltın. Facebook’ta yalnızca arkadaşınız diye insanların koyduklarını görmek zorunda değilsiniz, az önce de dediğim gibi, unfollow edin. Twitter’ı daha az kullanın, orada çok fazla gereksiz bilgi var. Gerçekten kaliteli hesapları takip edin. Instagram’da çok başarılı bulduğunuz, sanatsal paylaşım yapan kanal ve kişiler dışındaki insanları da takipten çıkarın. Yalnızca arkadaşınız diye, insanların sıkıcı hayatlarını izlemek zorunda değilsiniz. Snapchat’e pek girmeyin. Story’lere bakmayın, sırf bu yüzden yeni Snapchat açıp kimseyi eklemedim, arkadaşlarım bir şeyler gönderebiliyor, ben story koyabiliyorum ve herkes görebiliyor, ancak kendim açtığımda:

IMG_5492

Kimse yok. Hiçbir story’yi görmüyorum. Ayarları değiştirdim, herkes story görüp bana mesaj atabiliyor. İnsanların nerede eğlendiğini görmek hobim değil. Hobim değil, ancak önümde olunca bakıyorum. Sorun da burada zaten. Farkında olmadan zamanımızı bu gereksiz işlere harcıyoruz. Futbol maçı, magazin programı ya da yerli dizi gibi: dünyanın en gereksiz şeyi, ancak televizyonda açık olunca ister istemez gözümüz, odağımız kayıyor.

Günde yaklaşık iki saat, haftada on dört saat demek. Ayda yaklaşık elli saat demek. Neredeyse bir hiçe harcanan elli saat. Peki bu elli saatte neler yapabilirsiniz? Sıfırdan, hiç bilmediğiniz şeyler öğrenebilir yeni yetenekler edilebilirsiniz. Özellikle yıllardır TED Talk’ları izleyen biri olarak, modüler öğrenme üzerine olan, aynı zamanımda favori talk’larımdan biri olan The First 20 Hours‘u izlemediyseniz şu an izlemenizi tavsiye ederim:

Peki, bunlara ek olarak bir şeyler yapabilir misiniz? Bolca zamanınız kalıyor. Yeni insanlar tanıyıp yeni deneyimler yaşayabilirsiniz. Ya da bazen, iki günlük güzel bir haftasonu tatil kaçamağınız olabilir. Kazandığınız zamanı nasıl değerlendireceğiniz size kalmış. Belki de sadece hamağa yatıp, arada havuza girip Gentlemen Jack’inizi yudumlayıp keyif yaparısız, arada o da lazım. Belki bir şeyler üretmeye başlarsınız. Belki de, kazandığınız sürede hayatınıza girecek bir hobi, hayatınızı kökten değiştirir. Sıkıcı işinizden ayrılıp sevdiğiniz hobinizle ilgili bir şeylere yönelirsiniz. Belki hayatınızı değiştiren biriyle tanışırsınız. Sıkıldığınız sevgilinizden ayrılıp gerçek aşkı tadarsınız. Belki bu süre içinde makaleler ve kitaplar okursunuz, güzel bir kaç film izlersiniz. Ve belki sadece içindeki bir cümle hayatınızı değiştirir. Belki hiçbir şey olmaz, biraz boş zaman edinmiş olursunuz. Başka insanların hayatlarını, boş işleri bırakıp, kişileri ve olayları tartışmak yerine soyut fikirleri tartışmaya başlarsınız. Çevrenizdeki insanlar da zamanla değişir. Bir bakmışsınız, kısa süre içinde hayatınız değişmiş. Bir bakmışsınız, boş, yuvarlanıp giden sıradan biri olmaktan çıkmış, önce yaptıklarınızla yakın çevrenizi, daha sonra da fikirlerinizle herkesin hayatını değiştirmeye başlamışsınız. Bir bakmışsınız, yepyeni insanların hayatlarına dokunuyorsunuz, ve eski size bakınca ne kadar da sıkıcı bir hayatmış diyorsunuz. Bir bakmışsınız, yaşıyorsunuz.

Sosyal medya bağımlılığından, yepyeni, mutluluk dolu hayatınıza geçişte başarılar, ve sevgiler.