Güzel bir günbatımı. Tam çekip Instagram’a koymalık. Cebinizden telefonunuzu çıkarıyorsunuz, kamerayı açıyorsunuz, özenle kompozisyonu ayarlıyorsunuz, fotoğrafı çekiyorsunuz, ve bu oluyor:
Bir kez daha deniyorsunuz, birazcık tecrübeliyseniz başka bir yere göre enstantaneyi ayarlamaya çalışıyorsunuz, ve bu oluyor:
Bir türlü o istediğiniz gerçek renkleri ve parlaklığı, gözününüz gördüğü haliyle yakalayamıyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, ne kadar denerseniz deneyin. Olmuyor.
Olamaz da. Çok doğal. Ortada fiziksel bir engel söz konusu. İşte burada, istediğimiz sonucu elde etmek için kullanılabilecek bir teknik var: HDR.
High Dynamic Range‘in (Türkçe’ye çevirirsek: Yüksek Dinamik Aralık) kısaltması olan HDR’ın temeli, fotoğraftaki dinamik aralığı artırmak üzerinedir. Tabii ki burada neredeyse herkesin soracağı ilk soru “peki dinamik aralık ne demek?” olacağı için hemen açıklayayım. İster insan gözü, ister dijital kamera/telefon kamerası sensörü olsun, bu gözün ya da sensörün bir defada görebileceği belli bir aydınlık/parlaklık aralığı vardır. Şu örneği düşünün: nispeten karanlık bir yerdesiniz etrafı az çok görebiliyorsunuz. Biri bir fener yakıp gözünüze tuttuğunda bir anda fenerin ışığı dışında hiçbir şey göremez olursunuz, geri kalan her şey siyah olur. Gözünüzün algılayabileceği bir parlaklık aralığı vardır. Bu aralık değişkendir (değişken olduğunun en iyi örneği de, güneşli bir günde bir anda karanlık bir odaya girdiğinizde gözünüz adapte olana kadar hiçbir şey görememenizdir) ancak sınırlıdır. Gözünüzün o anda algılayabileceği aralıktan daha karanlık hiçbir şeyi seçemezsiniz, simsiyahtır, daha parlak her şey de bembeyaz gelir. Ancak insan gözünün dynamic range‘i dijital kameralardan daha fazla olmamasına rağmen sürekli farklı parlaklıktaki fotoğrafları beyne gönderir, beyin de kameranın görebildiğinin ötesinde bir sahne oluşturur. Kısacası, gözümüz ve beynimizin mükemmel uyumu sayesinde, günbatımı gibi, aydınlık ve karanlık arasında yüksek kontrast olan yerlerde etrafı bir kameradan çok daha iyi görürüz. Her ne kadar biz böyle görsek de, gözümüzün de, kameranın da, bir defada kaydedebileceği en karanlık nokta ve en parlak nokta arasındaki fark sabittir, fotoğraf çekerken bu aralığı kaydırsak da en parlak/en karanlık nokta arasındaki farkın oranını geçmemiz fiziksel anlamda imkansızdır.
Peki, kamera ile de insan gözü ve beyninin yaptığına benzer bir şeyler yapamaz mıyız? Örneğin aynı yerde üst üste bir karanlık bir de aydınlık fotoğraf çekip bunları birleştirsek? Örneğin yukarıdaki fazla aydınlık olan fotoğrafta, aşağıda dağlar ve deniz görünüyor, o fotoğraftan onu alsak. Aynı yerde çekilen diğer fotoğraftan da, parlak olanda tamamen kaybolmuş olan gökyüzünü ve bulutları alıp birleştirsek güzel olmaz mıydı? HDR tekniğinde yapılan tam anlamıyla budur. Kamera, aynı sahneyi farklı enstantene değerlerinde çeker, ve sonra yazılım yardımıyla bu fotoğraflar birleştirilir. Bu şekilde yine aynı fotoğrafı çekmiş olursunuz ancak kameranızın sınırlı dynamic range‘inin bir defada alabileceğinden daha fazlasını yakalamış olursunuz. Şart olmamakla beraber, HDR’da genelde -2EV/0EV/+2EV enstantaneyle (bunlar teknik terimler, aşağıda ne olduğunu daha basit haliyle göstereceğim) üç fotoğraf çekilir. 0EV’yi normal, tek fotoğraf çekecek olsaydık çekeceğimiz enstantene değeri kabul edersek, -2EV, bu fotoğraftan dört kat daha hızlı bir enstantanede çekilmiş bir fotoğraf anlamına gelir. Başka bir deyişle, Orijinal fotoğrafta enstantane saniyenin 500’de biri gibi bir süre açık kalacaksa, -2EV’lik fotoğrafta saniyenin 2000’de biri kadar süre açık kalır. Aynı şekilde, bir de orijinale göre +2EV’lik bir fotoğraf çektiğimizde, saniyenin 125’te biri gibi bir süre enstantane açık kalır ve dört kat daha parlak bir fotoğraf elde ederiz. Örneğin, geçen gün Taksim’deki Sent Antuan Kilisesi’nde yaptığım bir çekimde HDR tekniği kullandım. Kameramla üç farklı fotoğraf çektim:
Daha sonra da yazılım ile bu fotoğrafları birleştirdim. Karanlık fotoğraflarda ışıklı yerler, aydınlığa doğru gittikçe de kilisenin mimarisi daha ayrıntılı çıktı. Bu üç fotoğrafı birleştirdiğimizde HDR görüntü elde ederiz ancak çoğu kişinin bildiğinin aksine, en son gördüğümüz o HDR fotoğraflar aslında gerçekten HDR değildir, çünkü gerçek bir HDR resmi tüm kontrast aralığıyla gösterebilecek bir monitör şu an ben dahil muhtemelen tanıdığınız kimsede yok. Bu yüzden tone mapping denilen bir teknikle, HDR fotoğraf, fotoğrafın ana kontrastına dokunmayıp bölgesel kontrastı ortaya çıkaran bir algoritmayla o ekranda gördüğümüz drama effect dediğimiz halini alıyor. Yukarıdaki fotoğrafımı HDR’a çevirip tonemapping uyguladıktan sonraki hali ise burada:
Peki nasıl? “Ben de yapmak istiyorum!” cümlesini kuruyorsanız, öncelikle belirteyim, bir DSLR (ya da mirrorless) kameraya sahip olmanızda fayda var. Cep telefonuyla çekilen fotoğrafların kalitesi genelde başarılı bir HDR fotoğraf yaratmaya uygun değil. Her ne kadar cep telefonlarında HDR özelliği gerek telefonun kendi kamerasında, gerek başka app‘ler aracılığıyla sağlanabilse de, hayatımda bir kez bile cep telefonuyla başarılı bir HDR ortaya çıktığını görmedim. Kendim de çok uğraştım, bir sürü farklı app denedim. Normalde DSLR’ımla çeksem mükemmel HDR çıkacağını bildiğim yerlerde denedim. Olmuyor. Kameranız olduğunu kabul edersek, kameranızın ayarlarında exposure bracketing diye bir seçenek var (her markada, hatta bazen aynı markada farklı modellerde bile farklı, bu yüzden sizin kameranızda nerede olduğunu bana sormayın :)). Bunu açıp, -2EV, 0EV ve +2EV değerlerinde üç fotoğraf çekecek biçimde ayarlıyorsunuz (bazı kameralarda -/+3’e de çıkıyor, ama o kadarına pek gerek görmedim hiç, muhtemelen ya ilk fotoğraf çok karanlık ya da son fotoğraf aşırı aydınlık ve blurry çıkar). Hızlı çekim moduna (burst mode) alıyorsunuz (bastığınızda çat çat çat diye hemen üç fotoğraf çekecek biçimde, bunun da her kamerada yeri farklıdır). RAW çektiğinizden emin olup, fotoğrafınızı, shutter‘a basılı tutarak çekiyorsunuz. Her şeyi doğru yaptıysanız kameranız üç fotoğraf çekiyor, biri karanlık, biri normal, biri aydınlık. Kameradaki işiniz bu kadar. Fotoğrafları bilgisayarınıza aktarıyorsunuz.
HDR fotoğrafları bilgisayarda işlemenin çeşitli yolları var. Çoğu yöntemi denedikten ve yazılımların yıllar içinde yeni çıkan özelliklerini inceledikten sonra karar verdim ki Photoshop yeterli. Photoshop’ın son versiyonlarındaki Merge to HDR Pro özelliği ile fotoğrafları istediğiniz gibi HDR’a birleştirip, tone mapping yapabiliyorsunuz. Photoshop’ta aşağıdaki yere tıklayıp, çektiğiniz fotoğrafları seçmeniz yeterli:
Fotoğrafları da seçtikten sonraki kısımda ayarları yapıyorsunuz. Bu yazının konusu “Photoshop’ta nasıl HDR yapılır?” olmadığından buna değinmeyeceğim. Deneme yanılma ile gitmenizi, ve HDR efektini aşırı abartmamanızı tavsiye ederim. Geri kalanı tamamen göz zevkinize kalmış. Sanatın hiçbir dalında “mutlak doğru” diye bir şeyin söz konusu olmadığını düşünüyorum. Photoshop’ı tavsiye etmekle beraber, eskiden Photomatix gibi bir program kullanıyordum, ancak o zamanlar Photoshop’ın bu özelliği gelişmemişti hatta yoktu. Yine de onun ayarlarını ve ortaya çıkardığı sonucu daha çok beğenebilirsiniz, birazcık zevk meselesi, bu yüzden isterseniz HDR için Photomatix’i de inceleyebilirsiniz.
Son olarak, HDR ne zaman kullanılmalıdır? Bunun da %100 kesin bir doğru cevabı olmamakla beraber, kişisel düşüncem HDR’in en iyi bulutlu havalarda ve yüksek kontrasta sahip sahnelerde güzel sonuç verdiği yönünde. Örneğin 2010 yılında çektiğim bu sahnede ışıklandırma yüksek kontrast yaratıyordu, HDR ile bilgisayar oyunu gibi (ki aslında bizim gördüğümüze daha yakın, ancak fotoğraflarda alışık olmadığımız için tuhaf geliyor) bir hava yarattım (ki zaten bu yüzden çekmiştim):
Burada da üniversite yıllarımda bir akşam gökyüzü ile etraftaki aydınlık farkını HDR ile kapamıştım:
Genelde şehir manzaralarında, geniş açılı binalarda HDR iyi gidiyor, ve insan ve nesne çekerken pek güzel olmuyor, tabii her zamanki gibi, istisnalar hariç. Hareketli hedeflerde HDR denemeyin bile, üst üste birden fazla fotoğraf olacağından maalesef yalnızca ghosting denilen, yarısı çıkmış/hayalet nesnelerle karşılaşırsınız. Sonuç olarak o değişik fotoğrafların aslında tek bir fotoğraf olmadığını, aynı karenin farklı enstantanede üst üste çekilmiş hali olduğunu artık biliyorsunuz. Doğru kullanıldığında çok başarılı ve göze hitap eden bu tekniği yakın zamanda başarılı bir şekilde telefonlarımızda da kullanabiliyor olacağız. Ama o zamana kadar, haydi kameranızı kapın HDR çekmeye çıkın 🙂