Her Şey Sadece Hayal İse?

Hepimizin başına açıklayamadığı, tesadüf olamayacak kadar tuhaf, psikolojinin ve istatistiğin açıklayamadığı tuhaf olaylar gelmiştir. Bazen gün içindeki çok sıradan bir olay bile, olduğu an itibariyle bizim kafamızda tuhaf soru işaretleri bırakır. Bazen ise geriye dönüp noktaları birleştirip kendi hayatımıza hayret ederiz. Sanki her şey önceden yazılmış, her şey bir senaryonun bütünüymüş gibi. Sanki hayatın tüm bu kaosu ve karmaşası bile kontrol altındaki bir senaryonun parçasıymış gibi. Peki ya öyleyse?

İleri gelen bilim insanlarının son zamanlarda ciddi ciddi üzerinde düşündüğü simülasyon hipotezi bu düşünceyi desteklemektedir. Sabah uyandığımız yatağımız, evimiz, ailemiz, sevdiklerimiz, içtiğimiz su, dokunduğumuz ağaç, aldığımız nefes, düşüncelerimiz, inançlarımız, yaşam, doğum, ölüm ve akla gelebilecek diğer her şey bir simülasyonun bir parçası ise, bunu nasıl anlardık?

Hadi taşı toprağı betonu anladık, ama insanlar? O sokakta konuştuğumuz yüzüne güldüğümüz adam? Peki ya en yakın arkadaşlarımız? Geçen gün uzun uzun derin muhabbetler yaptığımız o insan? Dün gece beraber uyuduğumuz sevgilimiz? Evlendiğimiz ve hayatı beraber yaşadığımız eşimiz? Bizi büyüten annemiz, babamız? Tüm akrabalarımız? Herkes bu simülasyonun içinde yaşıyor olabilir mi? Ya da daha kötüsü, hepsi yalnızca simülasyonun bir parçası olabilir mi? Westworld/The Truman Show/Black Mirror karşımı bu distopik dünyada belki de tek gerçeklik bir karanlık tozlu bir laboratuvarda bilinç yaratma denemesinin bir testidir? Ya da kimyasal bir sıvının içinde tüm nöronlarına elektrotlar bağlanmış ileri-teknolojik bir odada bilgisayar kontrolünde, belirlenmiş bir senaryonun elektriksel sinyallerle uyarılarak bir film gibi oynandığı bir filmin tek gerçeklik olmadığından nasıl emin olabiliriz?

Ya şu an okuduğun bu cümleler bile senaryonun bir parçasıysa? Yalan ne kadar büyükse o kadar inandırıcı olur. Güce sahip olmak için devletlerin, daha küçük devletleri istila etmek için kendi kulelerine uçak çarptırdıktan sonra diğer devlet saldırmış imajı çizip o ülkeye savaş açması bile çoğu insana uçuk bir teori gibi gelirken, ya da milyarlar binlerce yıldır tekrarlanan çocuk masallarına akıl bile yürütmeden inanırken, kimin simülasyonda yaşıyor olabileceğini sorgulamasını bekleyebiliriz ki?

Peki ya bazılarımızın aklına bir şekilde bu gerçek(!)liği sorgulamaması için tanrı kavramı fiziksel seviyede kodlanmışsa ve tüm inanç sistemi yalnızca simülasyondakilerin, aslında her şeyin simülasyon olduğunu anlamalarına engel olan bir yazılımın beta sürümünün testi ise?

Ya da henüz uzaylılar ile neden iletişim kurmadığımızı ele alan Fermi Paradoksu‘nun çözümlerinden biri olan çünkü simülasyonun içinde yaşıyoruz cevabı neden keşfettiğimiz bütün uzayda başka hiçbir hayat belirtisi bulamadığımızı açıklıyorsa? Uzay bir oyun haritası gibi uçsuz bucaksız bir yerse ancak simülasyonda yalnızca dünya bölümü tasarlandıysa, ancak şu an simülasyon dünyası fazla geliştiğinden dolayı biz Mars’a koloni gönderirken biri simülasyonu duraklatıp Mars’ı da tasarlayıp, sonra kaldığı yerden oynatmaya devam edecekse, biz bu duraklamayı nasıl fark ederiz ki?

Peki her şey film kareleri ve çok ufak piksellerden oluşuyorsa, ışık hızı ve yerçekimi sabiti dediğimiz şey simülasyonu kontrol etme amaçlı koyulmuş bir sayı ise ve bilim ile şu ana geldiğimiz seviyede zar zor ulaşabildiğimiz ve bu sabitlerden türemiş, bir anlam ifade eden en kısa mesafe olan Planck length, aslında simülasyondaki bir piksele eşitse ve Planck time, tıpkı bir film karesi gibi tek bir frame‘e eşit ise? Biz bilimde geliştikçe, simülasyonu yaratanlar bizi izleyip “şimdi sıçtık, biraz daha ilerlerse simülasyonun sınırlarına vuracaklar, ne yapmalıyız” diyorlarsa ve bu yüzden simülasyonu durdurup, özgür düşünce adlı, aslında yalnızca kendilerinin gerekli durumlarda simülasyona müdahale etmek için kullandığı backdoor ile daha da fazla inanç ile insanların doğal davranışlarını override ederek bu tür bilimsel gelişmelerin önüne geçilmeye çalışıyorlarsa?

Hayat dediğimiz şey, bağırsağa yerleşen bir parazit kadar basit bir biçimde bilincimiz üzerine yerleşen ve bizi bir bedene ve üç boyutlu düzleme ve tek yönde lineer ilerleyen zamana hapseden bir parazit ise, ve bu parazit daha güçlü varlıklar tarafından bazı bilinçsel varlıkları kontrol altında tutmak açısından 10. boyutta bir laboratuvarda, olabildiğince çok sayıda bilinçsel varlığa bulaşması için tasarlanmış ise? Ya da bu parazitin en büyük silahı bizi hayata hapsetmenin de ötesinde, bizim bilincimizi o hayatı kaybetmenin en kötü şey olduğuna ikna etmesi böylece aslında bir kurtuluş olan ölümden bizi koruması ise?

Peki ya simülasyonu yönetenler arasında kavga çıktıysa ve bazı taraflar aslında simülasyonda olduğumuzu fark ettirmeye çalışma kararı alıp bazıları da bunu engellemek adına sisteme Matrix‘teki gibi ajanlar soktularsa ancak burada bazılarının rolleri gerçeği görmemizi engellemek iken bazılarının rolleri bize gerçeği göstermek ise? Bazı insanlar aslında yalnızca simülasyonun genel yönünü dünya çapında çığır açacak olaylar ile değiştirmek için varlarsa? Ya da simülasyonun olası senaryoları oynatılıp bitirildiyse, şu an ise simülasyonda çok ileri gelecekteki bazı varlıklar bir şekilde üst boyuta geçebilmeyi başarmış, simülasyonun kendi zamanı içinde, Interstellar‘daki gibi geriye mesaj göndererek aslında bize yapmamız gerekeni yaptırıyorlarsa? Ya da bütün üst boyuta geçiş planı da simülasyonun en başından beri bir parçası ise?

1940’larda transistörün icadından önce günümüz bilgisayarlarının düşüncesi bile yalnızca bazıları için uçuk bir hayal olup diğerleri için hayal bile olamayacak kadar imkansız iken, o zamanlar kimsenin düşünemeyeceği şu anki quantum bilgisayarların bile gücünü henüz kavrayamamışken, şu anda cloud üzerinde sanal bilgisayar yaratıp onun içinde de sanal bilgisayar yaratabilecek seviyedeyken, gelecekteki potansiyel, tamamen farklı bir prensip ile çalışan, muhtemelen insan değil, insanı zeka açısından sollayacak yapay zeka ürünü potansiyel yeni bir bilgisayar altyapısının, belki de bizi type 2 civilization seviyesine yükselterek güneşin tüm enerjisi ile çalışarak evrenin tüm sırlarını çözebilmek adına, bizim laboratuvarda big bang‘i simüle etmeye çalıştığımız gibi tüm evreni, bilinen sınırlara yeterince yakın koşullarda simüle etmeye çalışmayacağını nereden bilebiliriz?

Ne olursa olsun cevabını tam olarak bulamadıkça, bulsak da emin olamadıkça en çok merak edeceğimiz şey evrenin, zamanın, yaşamın başlangıcı, bitişi, ve ardında ne olduğu değil mi zaten? Belki bir gün yeterli güce ulaşıp, fizik kurallarını simüle ederek bir evren yaratırız ve merak ettiğimiz cevapların belki de hepsini alırız. Belki de bu evrenler kendi içlerinde gelişip, medeniyetler oluşturup, teknolojilerinde ilerleyip aynı şekilde bir gün daha ufak çapta kendi simülasyonlarını oluştururlar. Belki de daha sonra bu evrenleri yalnızca bir intergalaktik sıradan bir araba aküsünden enerji üretmek için kullanırız (anlayana), kim bilir?