İlişkiler

Uzun süreden sonra ilk kez, hasta olduğum için hiçbir şey yapmadan yatağımda boş boş yattığımı fark ettim. Sosyal medyayı kullanıcı olarak kullanmayı bıraktım sanırım, Snapchat’i sildim gibi, Facebook, Twitter, Instagram çok ender ilgimi çekiyor. Dating app’lerden de sıkıldım. Eskiden telefonda oyun oynardım, ama o da sosyal medya gibi beyni uyuşturuyor, ve bunu istemiyorum. Kısaca yeter, telefonu bir kenara koyuyorum, gerçeği bulmak istiyorum. E madem yatağımda hasta yatıyorum bugünlerde, hayatımdaki her şeyi ve herkesi, teker teker düşünmeye başladım…

Eski hayatımı geçmişte bırakırken, kimleri yeni hayatımda yanıma almak istiyorum? Bu sorunun cevabını aradıkça, kendi içimde daha derinlere indikçe ortaya çok değişik bir manzara çıkıyor. Çünkü fark ettim ki sandığımın aksine insanları, benimle ortak zevklerine, zekalarına veya yaptıklarına göre seçmiyorum. Hatta hep bahsettiğim iki tür insan filtrem bile, çok yaklaşsa da tam olarak doğru sonuç vermiyor. Tek filtre var: o insan, kim olursa olsun, bana kendimi iyi hissettirebiliyor mu? Herkes için bu soruyu soruyorum kendime, evet ise, hayatımda tutuyorum (ya da uzaklaşmışsa tekrar çekiyorum), hayır ise yollarımı ayırıyorum. Herkes saçma bulsa da, YOLO diyorum: hayata sadece bir kere geliyoruz, dibine kadar yaşa arkadaş. Olumsuz insanlara, beni aşağı çekenlere artık yer yok. İstediği kadar eğlenceli, kafa ya da anlaşabildiğim biri olsun, hayatımı olumsuz yönde etkileyen kimsenin çevremde yeri yok artık. Önümüzdeki günlerde bunu daha radikal biçimde uygulayacağım. Peki neden?

Yıllardır çevremizde insan ilişkilerimiz iyi olsun diye kasıyoruz. İnsan ilişkileri ve network, hayattaki en önemli kavramlardan biri, ancak her şeyin bir fiyatı var. Bir noktada, insanlarla sadece arkadaş olmuş olmak içiniş yapmak için, zaman geçirecek başka kafa insan yok diye, hatta bazen sadece sevgili olmuş olmak için zaman geçirebiliyoruz, ancak bu ilişkiler biz farkında olmadan bizi yıpratıyor. İnsan denilen varlığı iyice nesnelleştiriyor, insanları bir yerden sonra objeler gibi görüyoruz. Zamanla kendimizden çok farklı biri oluyoruz. Ama ister ailemiz olsun, ister en yakınımız olsun, ister sokaktan geçen tanımadığımız biri olsun, herkes bir birey. Herkesin bir hayatı, geçmişi, geleceği ve hikayesi var. Kimisi sıkıcı, kimisi dinlemeye değer, ama herkesin hikayesi kendisi için özel. Sokakta tanımadığımız birine bile, saçma bir şey yaptığında, önyargıyla ve tiksinen gözlerle baktığımızda, o kişinin arkasındaki hikayeyi dinlemeden davranıyoruz. Ya da, anonim ünlü bir deyişle:

Never judge a man until you have walked a mile in his moccasins.

İnsan ilişkilerimizi çıkarlar ve politik nedenler üzerine kurmayı bırakıp, gerçek, hissedilir bağlar üzerine kurmamız lazım. İnsanlara, yakın arkadaşımdostumiş partnerimtanımadığım biri ya da tanıdığım biri gibi sıfatlar koymayı bırakıp, insan ilişkilerini, ne olursa olsun, oluruna bırakmak gerekiyor. Çünkü insanlara sıfatlar koyduğumuzda, onları kendi kafamızadaki bir role oturtuyoruz. Örneğin, bir insan için tanıdığım dediğimizde, belki o insanla en yakın arkadaş olabilecekken yalnızca tanıdığımız olduğu için ilişkimiz o seviyede kalıyor. Ya da ailemizden olanlarla, özel hayatımızı konuşamıyoruz. Sevgilimize istemesek de yakın davranmak zorundayız. İş arkadaşlarımızın yüzünü fazla gördüğümüzden, onlarla başka şeyler yapmıyoruz. Çünkü herkesin yeri belli.

Herkes ilişkiler konusunda daha rahat olsa, insanları zorla kalıplara uydurmak yerine, onlarla ilişkimizi tüm sıfatların bir süperpozisyonu olarak görebiliriz. Şahsen uzun süredir uyguladığım bir yöntem, ve bunun yararını kendi hayatımda çok gördüm. İnsanlara sıfatlar koymayı bıraktığımda:

İyi bir arkadaş oldum. İnsanların dertlerini en derinden, gerçekten hissederek, kalıplara koymaya çalışmadan dinledim. Yardımsever biri oldum. Karşımdakinin hayatımdaki rolü ne olursa olsun, karşılıksız yardım ettim, karşılıksız fedakarlıklar yaptım. Herkesin yüzünü güldürebilen biri oldum (bazen tam istediğim gibi gitmedi, ancak o ayrı konu). Girdiğim her ortamda, bu insanlar şöyle, böyle demeden herkesin ilgi odağı oldum. Çok daha düzgün ilişkiler edindim: insanlarla ne şekilde, hangi ortamda tanıştığıma göre kafamdaki önyargıları bir kenara bıraktığımda, insanlara gerçekten vermem (ya da vermemem) gereken değeri anladım.

2015’te şunu tam anlamıyla kavradım: İnsan sosyal bir varlıktır. İnsan, başka insanlarla iletişim ve ilişki içinde olmadan, mutlu olamaz. Bu tezi destekleyecek nitelikte, yıllar boyunca ilişkilerimi sıfatlar olmadan yaşamanın, hayatıma ilişkilerden kendisinden çok daha fazla şey kattığını söyleyebilirim:

Daha olumlu biri oldum. Kafama taktığım, insanlar hakkında aklımı kurcalayan gereksiz şeyler yoktu. Hayal edemeyeceğim kadar iyi bir bilgisayar mühendisi oldum: arkada kafamı kurcalayan şeyler olmayınca, işime çok daha iyi odaklanabilip, çoğu insan için imkansızı başarıyorum. Kendim gibi insanları hayatıma çektim: açık görüşlü, hayata benimle aynı gözden bakan insanlar çevremde doluştu. Bir sürü insana, yalanlar üzerine kurulu inanç sistemlerinin gerçek yüzünü gösterip gözlerini açmasını sağladım, birilerini yalanlardan kurtarmak kişisel olarak beni inanılmaz sevindirdi. Çok daha dürüst insanlar hayatıma girdi: bir insanda belki de her şeyden önce ilk baktığım şart koşul olan dürüstlüğü, insanların gözünde görüyordum. Son zamanlarda, yalanlarla dolu sahte insanlar hayatımdan çıktığı için çok memnunum. Çok özele girmeden; özel hayatımda tanrı oldum: insanın kafası rahat olunca sevişirken de inanılmaz şeyler başarıyormuş. İnsanlarla iletişimimi düzelttim: empati yapmayı, bir şeyi söylemeden önce karşı tarafın bu söylediğim karşısında düşünüp hissedeceklerini görmeye başladım. Kendimi şımartmayı öğrendim: başkalarına zarar vermediğimiz sürece, şımarmak iyidir. Bir tanesin sen, önce ben demeyi öğrenmelisin. Ve son olarak, kendim oldum! En önemlisi buydu. Kimseye yapmacık davranmayınca, kimseden saklayacak bir şeyin olmadığında, insanlara (aslında her şeye) karşı doğal olunca, kim olduğunu anlıyorsun.

Bütün bunların altındaki en büyük nedenin insan ilişkilerimi olması gerektiği gibi bırakıp fazla kurcalamamak olduğunu düşününce, denemeye değer. Kendi kendinize tabii ki zaman geçirin, şehirden ve tüm insanlardan kaçın, kafa dinleyin. Ancak onun dışında, insanları salın. Bırakın hayatınızdaki yerlerini doğal şekilde bulsunlar. Bırakın hayatınıza girsinler ya da çıksınlar. İlişkiler, doğanın bir parçasıdır. Doğal düzeni bozmayın, çünkü her ilişki, olduğu haliyle güzel.