Monoton hayattan herkese merhaba. Ben bir sıradan insanım. Her sabah alarm ile yatağımdan uykulu kalkıp işe gidiyorum, düzenli sporumu yapıyorum. Bütün gün sevmediğim insanların yüzüne gülümseyip ‘tabii ki’ diyorum. Kendime söyleneni yapıyorum, köleyim çünkü. Hak ettiğimin çok altında maaşımla geçinip gidiyorum. Instagram’a, Twitter’a, Facebook’a, Snapchat story’me çok mutluymuş gibi fotoğraflar koyuyorum tekrar. Gelen like’lar ise beni motive ediyor. 20’lerimin ortalarından beri bunu yapıyorum, belki 30’larımda biraz daha iyi bir maaş ve iş tecrübesiyle bunu yapıyor olacağım. 40’larımda belki biraz daha fazla gezerim, şanslıysam üst düzey yönetici olurum. Belki o zaman sevmediğim insanların yüzüne gülmeme lüksüm olur. Okumuş olduğum klişe kitaplar ve izlediğim klişe filmler sayesinde ise iş ortamında tanıştığım insanlarla tartışacak monoton konularım olur. Tabi bütün bu sakinliğimi aldığım ilaçlara borçluyum. Kendim gibi monoton biriyle evlenirim. Sonra emekli olurum, kendimi aynı monotonluğu çocuklarıma aşılamaya adarım. Ben köle oldum, onlar da olsunlar.
Yeter arkadaş. Sıradan bir gün kaç insana yalan söylediğini saydın mı hiç? Yalan söylemek dediğim, birinin yüzüne yanlış bir bilgi içeren tümce sarf etmek değil. Yalan illa bu değildir. Normalde olduğun kişiden başka biri gibi görünmek de yalan söylemektir. Birini sevmeyip, arkasından dedikodu yapıp, sadece iş yaptığın için yüzüne gülmenin, düz bir yalan söylemekten hiçbir farkı yoktur. Ama tabii ki, normlar, sosyal yaşam, evet. Tabii ki normlara uymak zorundayız, iş ilişkilerimize özen göstermeliyiz, kendimizi olduğumuzun çok üzerinde pazarlamalıyız. Herkes bunu yapıyor sonuçta, yapmazsak eziliriz, yükselemeyiz, yerimizde sayarız. Herkes bir yarışa kaptırmış, birbirlerin arkasından vurmak için yer arıyor. Sabah akşam koşuyorlar, ama ne için koştuklarını bile bilmiyorlar. Hayır, cevap para değil, o yalnızca bir araç. Ego tatmini? Kendini geliştirmekle, milletin pohpohlaması sonucu kendini bir şey sanmak arasındaki çizgiyi görebilmek gerek. Ne için koşuyor bu insanlar? Ne bu yarış, ne bu stres, ne bu kölelik? Neden herkes iyi olduğu işe odaklanıp bunu severek yaparak ortaya faydalı ve gerçekten güzel bir şeyler çıkaramıyor? Google’ın Amerika’daki ana kampüsü gibi az sayıdaki yeri bir kenara koyarsak, bir şirket için çalışan insanlar işini ya sevmiyor, ya da zorla seviyorlar. Fikirlerle beyinleri yıkanıyor, işlerini sevmeye programlanıyorlar. Eğer yaptıkları işi sevmeyip sadece para için oradalarsa (ki bu grubun, toplamın oldukça büyük bir bölümünü kapsadığını söylememe gerek yok sanırım) sevmeleri için herşey yapılıyor. Ne kadar da iyi niyetli o şirket yöneticileri, çalışanların mutlu olmasını istiyor. Ya da motiveyken insanların daha iyi perform ettiğini bildikleri için şirket kârını optimize ediyorlar diyelim. İstisnalar var tabii ki, ancak çoğu yerde, çalışanların hayatı patronların umru değil. Nedeni çok basit: diğer patronlarla öyle bir yarış halindeler ki, kendi istekleri, kontrollerindeki insanların hayatını göz önünde bulundurma güdüsünü bile bastırmış.
Kanımca asıl kötü olan bu değil. Bu, zaten kapitalizmin gerçeği, hep böyleydi, uzun süre de değişecek gibi gözükmüyor. İnsan doğasında olan, doğal bir dürtü. Asıl kötü olan, insanların maskeleri. Altındakini karınca gibi görüp, yüzlerine gülmeleri. Sahte olmaları. Kendileri olmamaları. O maskeyi, yıllarca yüzlerini gizledikleri o aptal maskeyi çıkarmaya korkuyorlar. Ama hangi maskeyi takarlarsa taksınlar, gözlerini, asıl içlerindekinin çıkış kapısını asla kapatamıyorlar.
Rol yapmayı, bir başkası olmayı bırakın artık. Kendiniz olun. İyi de olsa, kötü de olsa, bir insan kendi olabildiği kadar gerçektir. Kötüyse, gizlenmek yerine değişin. Maskelerin arkasındakini zaten herkes görüyor. Yalnızca kelimelerin geçerli olduğu formal context‘te insanlarla iletişiminizi kelimelerle belli bir saygı çerçevesinde tutabilirsiniz, ancak asla gerçeğe taşıyamazsınız. Ama ne fark eder değil mi? Zaten politik bir dünyadayız, ve yalnızca sosyopolitik konumunuzu korumak önemli? İnsanlar, ne de olsa, yalnızca ufak kuklalar değil mi? Bir sürü ip ile parmağımızın ucunda. Yönetmesi, oynaması, canlarını yakması, yalanlar söylemesi çok eğlenceli kuklalar. Ancak o ipleri elimize aldığımızda, nedense korkup maskelerin arkasına gizleniyoruz. Ama unutmayın, o maskeler günümüz dünyasında eriyip gidiyor. Artık herkes gerçeği görebiliyor. Maske artık kimseyi kandıramıyor. İster patron, ister fenomen, ister bilim adamı, ister politikacı, ister esnaf, ister mühendis, ister tiyatrocu ol. O maskeyi çıkarmadığın sürece asla kendin olamazsın.