Yılbaşı geliyor, acaba kimlerle neler yapsam? Kahretsin en yakın arkadaşımın doğumgünü yaklaşıyor, sürpriz yemek ve parti düzenlemem lazım. Peki ya sevgililer günü? İlla ki sevgilime pahalı bir hediye alıp, o 24 saati, toplumun benden emrettiği ve beklediği biçimde geçirmem lazım. Ops, kendi doğumgünüm vardı, parti vermeliyim çok popülerim. Yılbaşı. 14 Şubat. 7 Aralık. 30 Şubat. Sanırım yılın her gününde özel bir şey var. Bugün onun kutlaması, yarın şunun yıldönümü, dün sağ üst komşumun eski eski eşinin yeni eşinin doğumgünü, sonra yılbaşı, parti, daha fazla insan, daha fazla yerde aynı anda bulunmak, daha fazla içki, daha fazla eğlence. Oh yeah!
Ve tabii ki beklentiler. Bakalım bu partiden olan fotoğrafım, Instagram’da mı yoksa Facebook’ta mı daha çok beğenilecek? “Of ne kadar çok içtim geçen gün hatırlamıyorum.” Bir özel günde daha, farkında bile olmadan sistemin kölesi olarak karşınızdayız. İki gün sonra yılbaşı, malum, evde geçirmek olmaz. Olur mu? Asosyal misin sen? Bir de doğumgünün var, parti yapmadın mı yoksa? Bir kaç hafta önceydi, ve hayır yapmadım, hatta evde yatağımda akşam dokuz buçuk gibi uyuyakaldım. Sanırım fazlasıysa asosyal oluyorum bu durumda. “E ama o gün senin doğumgünün!” Evet, yani? So fuckin’ what? Neden Dünya’nın güneş etrafında bir turunu tamamlaması üzerine kurulu bir takvimde, birbirinin aynısı olan günlere özel anlamlar yüklüyoruz ki?
Şahsen ne yılbaşını, ne doğumgünlerini, ne de diğer özel günleri hiçbir zaman anlamadım. İnsanda yalnızca gereksiz bir beklenti yaratıyor, ve beklentiler insana yalnızca zarar veriyor. Şahsen hayatımda hiçbir doğum günümde parti yapmadım (6-7 yaşındayken bir kere yapmaya kalktığımda 42 derece ateşim olduğu gün dışında). Yılbaşı kutlamalarından da hoşlanmam. Formalite icabı birazcık insan varsa yanımda en azıncan gece on ikide (uyumuyorsam) ondan geriye saymalarına eşlik ederim, o da insanlar tarafından weirdo denmemek için, sonuçta yıl başını kutlamayan biri tuhaftır, değil mi? Toplum denilen, kendini sorgulamaktan aciz sistemin bize öğrettiği bu en azından. Aynı nedenden dolayı eskiden doğum günümde hiç bir telefonu açmaz, Facebook duvarımı kapatır ve insanların olduğu ortamlara pek girmez, sürpriz parti yapanlarla bir daha asla böyle bir şey yapmamaları konusunda ciddi konuşmalar yapardım, ancak artık yapmıyorum. Bir yıl daha yaşlandığım günü sevmeye başladığımdan değil, insanlar tuhaf karşılamasın diye. Çünkü insanlar basittir; kendileri bir şeye, nedensiz yere bile olsa, sorgusuzca önem veriyorlarsa aynı önemi sizin de vermenizi beklerler. Bir de sevgililer günü var ki, sevgilisi olan da, olmayan da sevmiyor bu günü. Sevgilisi olmayan için nedeni belli; dışarıda vıcık vıcık, yüzeysel çiftlerin el ele tutuşup öpüşüp, birbirlerine formaliteden olan sevgi sözcükleri söylemelerine maruz kalıyorlar. Milletin, sevgilisini sevdiği sanırım yalnızca o gün akıllarına geliyor. Olana ayrı dert: karşı taraf (eğer bu günün gereksiz olduğunu kavrayabilen azınlıktan değilse) beklentiler içine giriyor, hediye almazsanız, ona özel bir gün yaşatmazsanız, öküz oluyorsunuz. Sonuçta, 14 Şubat değil mi, tabii ki de sevgilinle özel bir gün geçirmen gerekiyor, değil mi?
“Can hiçbir şeye önem vermeyen öküzün teki.” Eğer toplumun, arkasında mantıklı bir gerekçe olmaksızın kalıplaşmış değerlerine önem vermiyorsam, evet öküzüm. Şahsen böyle yüzeysel, derinlerde herhangi bir anlam ifade etmeyen olaylara önem vermiyorum, vermeyeceğim de. Bir şeye değer vereceksem, benim için gerçekten derin bir anlamı olmalı. Elle tutulur (fiziksel anlamda olması gerekmez, soyut da olabilir) bir şeyler ifade etmeli. Zaten beni tanıyan, gerçek değerlere ne kadar önem verdiğimi de bilir. Bir gün, yalnızca adından dolayı kutlanmamalı, yoksa sadece adından dolayı, kalitesine bakmaksızın marka ürün satın almaktan ne farkı kalır?
Peki ne yapmalı bu günlerde? Kutlama yapmayacaksak ne yapacağız? Diğer günlerde ne yapıyorsak onu yapmaya devam edeceğiz. Şahsen, benim için önemli insanlarla güzel şeyler yaşadığım herhangi, sıradan bir gün, yılbaşından da, doğum günümden de çok daha değerlidir. Eğer yılbaşı ya da doğumgünü gibi günlerin tek bir işlevi varsa, o da elle tutulur, kolay hatırlanır günler olduklarından dolayı yeni hedefler koymaktır. Ancak yanlış anlaşılmasın, çoğu insan maalesef bu günleri sığınılacak bir güvenli liman olarak görüp, yapmadıkları her şeyi bu tarihlerden sonrasına erteliyor. “Bu yıl daha fazla para kazanacağım”, “İnsan ilişkilerime önem vereceğim”, “Pazartesi diyete başlıyorum” (favorim bu), “1 Ocaktan itibaren spor yapacağım, sağlığıma önem vereceğim.” Şimdi mi aklına geldi bütün bunlar, dangalak? Neden bir şeyleri yapmak için belirli tarihleri bekliyorsun? Genel hedefler koyma konusunda ben de olumlu düşünüyorum, ve yeni yıl hedeflerim var, ancak kafamızda ertelediğimiz şeyleri yapmak için bu tarihleri hedef göstermek çok saçma geliyor. Eğer bir şeyi yapmak istiyorsan şu anda da yaparsın. Diyete mi başlayacaksın? Şu an başla. 1 Ocakta spora mı başlama hedefi aldın? Neyi bekliyorsun, git çık dışarıda yürü biraz (ki yürümek çoğu spordan daha yararlı). Erteleme. Özel günleri hedef gösterme. Bir şeyi istiyorsan, yap. Tamamen yüzeysel, insanların zaman tutma ihtiyacını gidermek amacıyla üretilmiş bir sistemi kendi üşengeçliğinin aracı haline getirmekten vazgeç. Özel günlere anlam yüklemekten vazgeç. Bugün sıradan bir gün mü? Belki bütün özel günlerden daha özel olabilir, ama sen farkında değilsindir.
Kalıplaşmış, ezberletilmiş değerlerden kurtul artık. Lütfen.