Paylaşmak

Hobilerin. Yaptıkların. Ya da belki de yapmak isteyip yapamadıkların. Kısacası, seni sen yapan şeyler. Bütün bunlara anlam katan şey ne, hiç düşündün mü?

Fotoğraf mı çekmeyi seviyorsun? Yemek yapmayı mı? Hayatının iki saatine değecek güzel bir film izlemeyi mi, eğlenceli bir kitabı bitirebilmeyi mi? Sevdiğin sporlar? Peki tek başına fotoğraf çekmekten sıkılmaz mısın bir yerde? Yaptığın yemekleri tek başına yemekten? O filmi tek başına izlemekten, ya da en azından tartışacak biri olmamasından? Her ne kadar sevsen de, en sevdiğin sporu tek başına yapmaktan sıkılmayacak mısın?

Ben sıkıldım. Hem de çok. Belki her şeyden çok kolay sıkılan maymun iştahlı yapımdandır, belki de hayatta deneyecek bir sürü yeni şey olduğunu bilip her şeyi denemeden buralardan gitmemek istememdendir. Ama belki de, kendimi insanın kendine yetebilmesi gibi sanal bir düşünceye kaptırmadığımdandır. Bu düşünceye kaptırınca gerçekleri göremiyoruz. İnsanın olabildiğince dış faktörlere, özellikle başka insanlara, bağımlı olmaktan kurtulabilmesi, kendisine verebileceği en değerli hediyelerden biri, ancak dışa bağımlılığı en aza indirmek ile kendini insanlardan ve duygulardan soyutlamak arasındaki çizgiye dikkat etmek gerekiyor. Kendimize yeteceğiz diye, sosyallikten uzak, yalnızca kendimiz için var olan, başkalarıyla etkileşemeyeceğimiz, ya da etkileşimlerimizin hayatımıza etkilerini en aza indirecek biçimde robotlaşıyoruz. Bununla iyi bir şeymiş gibi gurur duyuyoruz. Niteliksiz konulardaki başarılarımızı böbürlenerek anlatmakta üzerimize yok zaten.

Belki de paylaşmamız gerekiyor. Hayır, sevgili insancık, kendini kandırma. Eğer mutant DNA’sına falan sahip değilsen, başka insanlara ihtiyacın var. Yalnızlığını, kendine yetebilmek maskesinin arkasına saklama artık. Yalnızlığı kendin mi seçtin? Yoksa kendi bilinçdışı savunma mekanizman, kendi sefaletini görmemen için arada bir perde mi çekiyor? Simsiyah, hiç ışık geçirmeyen bir perde. Kara çarşaftan farksız.

Bu yüzden yalnızız işte. İnsan ilişkilerinden uzaklaşıp, bireyselleşiyoruz. Şehir hayatı bizi kendimize bile başkalaştırıyor. İnsanlarla birlikte bir şeyler yapmak yerine yalnızlığı seçiyoruz. Konuşmak, bir şeyler paylaşmak yerine, işten çıkıp evde yalnız takılmayı, tek başımıza film izlemeyi, tek başımıza oturmayı, dinlenmeyi, ya da işimize devam etmeyi seçiyoruz. Sistemin manipülasyonu sonucunda kendimizi tek başımıza olmaya zorluyoruz. Mutsuzuz. En büyük nedeni de bu, ancak farkında değiliz. İnsanın doğasında birlikte olmak var, sosyal olmak var, yalnız olmak yok. Yalnız kalan delirir. Geçici, hepimizin ihtiyacı olan bir iki günlük kafa dinlemekten bahsetmiyorum. Bir yaşam tarzı olarak yalnız olmaktan bahsediyorum. İlişki diyebileceğimiz her şeyin (ki illa özel bir ilişki olmak zorunda değil, iş ilişkisi de olabilir) tamamen yüzeysel ve geçici olmasından bahsediyorum. Gerçek olamamaktan bahsediyorum. Kabul et. Yalnızsın.

Kabul et ki değiştirmek için bir şeyler yap. Sosyal medyadan uzaklaş, ya da en azından beklentilerinin farkına var. Hatta git direk hayattan tüm beklentilerini sıfırla. Yalnızken tutunacak, zaman geçirecek bir şeyler illa ki vardır. Onların farkına var. Farkına var, ancak onların seni kalıcı olarak iyi yapamayacağının da bilincinde ol. Eninde sonunda dönüp dolaşıp ihtiyacın olan şeyin, kendin gibi biri olduğunu asla aklından çıkarma. O güne kadar kendini geliştir. O güne hazır ol. Ve en önemlisi, o gün için yaşa, ve ne olursa olsun asla vazgeçme. Çünkü oyun, sen kazanana kadar asla bitmez. Şimdi, geçici yalnızlığın tadını çıkar. Çünkü yakında bitecek…