Bir düşünce deneyi olarak kedisini kapalı bir kutuya radyoaktif madde ve cam içinde zehirle koyan Schrödinger’i bilirsiniz. Radyoaktif madde yarı ihtimalle ışıma yapıp camı kıracak bir düzenek ile zehrin kutuya yayılmasına neden olur ve kedi ölür, yarı ihtimalle ise ışıma yapmaz ve kedi yaşamaya devam eder. Kutunun içini açıp bakmadan kedinin canlı ya da ölü olduğunu bilmemizin bir yolu yoktur.
Başka bir deyişle: kutuyu açana kadar kedi hem ölmüştür, hem de yaşıyordur.
1935 yılında kuantum fiziğine dokunan bu düşünce deneyi (yani kediye gerçekten bir şey olmadı, merak etmeyin) günümüzün en popüler düşünce deneylerinden biri haline gelmiştir. Peki ya bu deneyi gerçek hayata uygulayabilseydik? Örneğin iki sonucu olabilecek günlük herhangi bir eylem, sonuçlarını incelemediğimiz sürece her iki sonuca da ulaşmıştır, biz sonuca bakarak ihtimalleri teke indiririz. Peki ya sonuçlarına hiç bakmazsak, arkamızı dönüp gidersek? O zaman sonsuz hayaller kurarız işte. Bu eylem birine mesaj yoluyla bir sürü cevabı olan bir soru sorup cevabını okumamak bile olabilir: cevabı okuyana kadar tüm seçeneklerin olduğu paralel seçenekler vardır. Cevabı okuduğumuzda ise bu cevap bizi o cevabın doğru olduğu bir evrene taşır, ancak cevabı okumadığımız sürece tüm ihtimaller aynı anda vardır. Ya da ortada çok para olan bir kumar oyununda attığımız bir zar belki de hayatımızın gidişini belirleyecek, zarı atıyoruz ve sonuca bakmıyoruz. Arkamızı dönüyoruz. Ve tüm ihtimaller paralel evrenler havuzunda yaşamaya devam ediyor. Çok yüksek maddi güce ulaştığımız bu evren de mevcut, hayaller kuruyoruz, şuraya giderim, bunu yaparım gibi hayaller kuruyoruz.
Ve sonra da o zarın kaç geldiğine bakıyoruz.