Gerçek Duygular

Seviyoruz. Seviliyoruz. Başarıyoruz. Kaybediyoruz. Savaşıyoruz. Pes ediyoruz. Ayağa kalkıyoruz. Düşüyoruz. Pes etmiyoruz. Tutunuyoruz. Bir varız, bir yokuz.

Bir varmış, bir yokmuş işte. Bir okuyucu, ve bir blog varmış. Okuyucu aynaya bakmış ve demiş ki…

Merhaba, ben. Yorgun görünüyorsun. Uykunu alamadın mı? Aldığını biliyorum. Peki ne oldu sana? Ne yaptılar? Kim ya da ne seni bu hale getirdi? Hatırlamak istemediğin, bastırdığın duygular mı var? Hadi bugün bir değişiklik yap. Evde yapayalnız otur, ve hayatını düşün. Kimseyi arama, telefonundan kurtul bugünlük. Yat, ve dışarı bak. Kar tanelerinin güneşin ışınlarını teker teker kesmesini izle. Yalnız mısın? Tek yalnız sen değilsin merak etme. En azından, kimse yoksa, aynadaki yansıman var. Aynayı kırmadığın sürece seni asla terk etmez. Işıkları kapatsan da, onu göremesen de, görüş alanından çıksa da, orada olduğunu bilirsin. Ve bu sana huzur verir.

Peki ne seni mahveden şey? Ne seni içten içe bitiren şey? Her şey yolunda görünürken bile, içindeki bütün yaşam sevincini, umudunu, mutluluğunu, motivasyonunu sıfıra indiren şey? Günlük hayatta, koşuşturmalarla, monotonlukla, sıradan aktivitelerle, herhangi biri olurken bulamazsın bunun cevabını. Derine, inebildiğin kadar derine inmen lazım. Korkmadan. Çoğu insan görmek istemiyor. Çoğu insan hissetmekten kaçıyor. Kendilerini günlük monoton sıradan hayatlarıyla, antidepresanlarla, gerçek olmayan ilişkilerle, başka sorunlar’la uyuşturup, aynaya bakmaktan, kendi gerçek içlerindekileri görmekten kaçıyorlar.

Hepimiz yaptık bazen. Ama sadece bazılarımız gerçekle yüzleşiyor. Peki nasıl yüzleşeceksin? Nasıl bakacaksın o aynaya korkmadan? Aslında kolay bir yolu var. Dünya ile tüm iletişimini kes, al içkini, ve içmeye başla. Durmadan, yeter demeden. Bırak kafan iyi olsun. Bırak sarhoş ol. Bırak blackout ol. Ne fark eder? Evdesin, kimsecikler yok. Olmasın da. Kendin kal. Çok içmekten alkolik olmazsın (denemiştim, olunmuyor). Günlük hayatın, aklını ve duygularını kitlediğini sandığın o camdan yapılmış kutudan, ancak yeterince içtiğinde s*kerler diyip bütün gücünle yumruk atıp, onu parçalayarak çıkabilirsin.

İçiyorsun, sana zarar veren şeyler koymamaya başlıyor. Gittikçe etkileri azalıyor. Yarın sabah kalktığında hepsi geri gelecek, biliyorsun, ama tekrar bir gece olsun hak etmediğin izolasyon duygusundan uzaklaşmak, o korkuyu ve yalnızlığı hissetmemek istiyorsun.

Daha da çok içiyorsun. Şehrin sesleri ve arkaplandaki, hak ettiğin senin hayatın’ı yaşayan insanlar, gittikçe sönükleşiyor. O bıçak yine kalbine saplanıyor, ancak bir şekilde daha az acıtıyor. Düşünmek istemediğin şeyler yavaş yavaş kendini serbest bırakıyor. Gözünün önüne geliyor. Kontrollü bir ortamda tehlikeli bir deney gibi her şey. Neyse ki bu defa yanında insanlar yok. Olsalar, onların da istemeden canını yakardın. Çünkü ölümüne dürüst bir adamsın. Kimseye yalan söylemezsin, söyleyemezsin. Yapabilceğin en iyi şey, söylemek istemediğin şeylere gelmeden konuyu değiştirmek olur. Neyse ki istemeden de olsa psikolojik anlamda zarar verebileceğin birileri yok diye düşünüyorsun, biraz olsun için rahatlıyor.

Biraz daha içiyorsun. Odaklanamıyorsun. Gerçeklikle arandaki bağ gittikçe inceliyor. Dünya umurunda değil. Keşke bu gece hiç bitmese, keşke sabah olmasa diyorsun. Sabah tekrar sana zarar vermiş insanları, duygularınla oynayıp, seni en yukarı çıkaran ve oradan serbest düşüşe bırakan, yere çarpıp parçalanmanı izleyen insanları hatırlayacaksın. Verdiğin değeri hak etmeyenlere ne kadar değer verdiğini hatırlayacaksın. Senin gibi saf ve temiz birinin nasıl istemeden de olsa insanları teker teker harcayan biri haline geldiğini, ve bunun arkasındaki sorumluların derslerini hala almadıklarını göreceksin. Suçu tekrar tekrar kendinde arayacaksın, ama suçlunun başkalarını olduğunu çok iyi biliyorsun. Ama neyse ki bu yarın, bu gece bunları düşünmen gerekmiyor. İç be güzelim, hadi biraz daha, ölmezsin ya.

Ayakta duracak halin yok. Durma zaten. Neden duruyorsun ki? Yatmaya devam et. Kapa gözlerini, gecenin ışıklarının bile sonsuzlukta gittikçe sönüşünü, biraz şanslıysan yıldızların sana yeniden gülüşünü izle. Hak ettiğin, seni mutlu eden şeylere odaklan. Hah işte şimdi hissetmiyorsun artık hiçbir şeyi. İşte şimdi tekrar kendinsin. Boktan haldesin, sarhoşsun ve yapayalnızsın. Ama kendin. Kafanda, sana zarar vermiş herkesi teker teker öldürüyorsun. Senin hayalindeki o mükemmel, seni hak eden, sana hayat veren ve hayatını birlikte yaşamak istediğin o insanın kılığına girip, seni kandırıp, seni kendi eziklikleriyle bastırmaya çalışan herkesten kurtuluyorsun. Öldüler. Bir yerlerde yaşıyor olabilirler, senin için öldüler. Kendi gerçekliğinden çıkardın hepsini. Zaten hiçbiri, bu yaptıklarıyla, hayatında var olmayı hak etmiyorlar.

İşte gerçek duygularınlasın. Seni günlük hayatta farkında bile olmadan, kendi düşüncelerin dahil manipüle eden her şeyden uzaktasın. İşte şimdi tekrar yaşadığını hissediyorsun. O içindeki gerçek yaşama hissi. Kimsenin sana zarar veremeyeceği yerdesin. Yarın, umrunda bile değil. Olmasın da zaten. Yarın yeni bir gün olacak diyorsun. Yatağına yatıp, gecenin karanlığına, sessizliğin ve uyku adındaki geçici ölümün çekiciliğine bırakıyorsun kendini. Gerçeksin işte. Korkaklar, yalancılar ve yaşamayı beceremeyenler gibi sahte ve geçici değilsin. Gerçeksin ve kendinsin. Kendin gibi birini istiyorsun sadece. Çünkü hayat tek başına yaşamak için çok sıkıcı. Sadece, yaşanacak ve paylaşılacak çok fazla şey var. Tek başına, bunların anlamı yok ki. En azından neyi hak ettiğini biliyorsun hayatta. Biraz olsun huzurla uyuyorsun, kendinden ve duygularından eminsin. Her şey, kafandaki müziğin içinde boğuluyor…

Biraz olsun yalnızlıktan uzaklaşıyorsun, sanki yarın asla gelmeyecekmiş gibi.

Hepsi sadece bir kötü bir rüyaymış gibi.