Kimim, Ve Neyim?

Geçtiğimiz bir kaç günde hayatımdaki her şeyi düşündüm. İlişkileri düşündüm. Yetmedi. Kendime döndüm. En genel haliyle tek bir soru sordum kendime: ben kimim?

7 Aralık 1989’de İzmir’de doğmuş, yaratıcılığa ve yapmaya değecek sporlara ve aktivitelere merakı olan, bilgisayar mühendisliği okumuş çocuk (adam deseler de, kendime çocuk demeyi seviyorum), kendiyle aşırı barışık, kafası rahat, girişimci, İstanbul’dan en yakın zamanda kaçmayı planlayan, her şeyi sorgulayan biri. Tabii ki, bunları yazmamın nedeni bu değil.

Kendine kimlik koyma (ya da son yazımdaki ilişkilerde olduğu gibi, belki de koymama), daha derinlere inmeyi gerektiriyor. Yatağımda hiçbir şey yapmadan durduğum ve hayatımı, geçmişimi, geleceğimi, nereye doğru gittiğimi düşündüğüm saatler bunun için en uygun zaman. Her ne kadar sıkılıp, öfleyip, “geçsin şu hastalık” modunda takıldıysam da, özlemişim her şeyden uzak ve yalnız kalmayı. Kulaklığımı takıp, ışıkları kapatıp, telefonumdan uzak, insanlardan, herkesten ve her şeyden, en azından fiziksel bağlamda uzak biçimde, bana huzur veren melodiler eşliğinde gözlerimi kapatıp, yatağıma yatıp, dünyadan tamamen koptuğum o an. Sadece duygularımla ve düşüncelerimle, dış etkenlerin etkisi olmadan kendimi, insanları, hayatı sorguladığım o an. Saatlerce uyuyamadığım dakikalar. Bazen kafamda senaryolar kurup insanlara ve sisteme nefret kusmak isteyişlerim, bazen ise nasıl oluştuğunu bile anlamadığım her şeyin mükemmel ve yolunda olduğuna dair sonsuzluk duygusu. İşte o an, daha derinlere inip kendime “ben kimim” diye sorabiliyorum.

Ben kimim? Çocukluğundan beri oyun yapmaya meraklı, kafasında ufak tefek fantastik oyunlar kuran Can mıyım? Çevresindeki herkesten daha sonra bilgisayarlarla ilgilenmeye başlayan, ortaokulda programlamaya başlayıp, lise/üniversitede insanları hack’leyen yaramaz mühendis çocuk? Hep fotoğraf çekmeye ilgisi olan, Facebook’undaki sayamayacağı kadar insanın profil resmini çekmiş, Instagram’da oldukça beğenilen, aynı zamanda dijital fotoğrafçılığın teknik imkanlarını zorlayan deneysel, HDR‘cı, astrofotoğrafçı? Yazmaya ilk başladığı haftalarda bile tanımadığı bir sürü insan tarafından yazıları çok beğenilen blogger? Üniversite hayatı boyunca dersler gram umrunda olmayan, derslerde tahtaya bakarken kafasında snowboard yapan adrenalin hastası? İlgisi olmayan şeyle hiçbir koşul altında uğraşmayı sevmeyen ve reddeden şımarık genç? Ciddi adlandırılan dünya ile kendi dünya arasında, bazen günde birkaç defa gidip gelen, kafası karışık girişimci insan? Şehir hayatının getirdiği stresten, kirli havadan, sahte insanlardan nefret edip sürekli kaçmaya çalışan ironik teknoloji hastası? Sevdi mi dünyanın en mükemmel insanı, sevemedi mi gerçek bir öküz olan, neredeyse kimseye bağlanamayan erkek? Ergen gruplar dinleyen, her tür müzikle barışık, melodik ve duygusal müzik ile natural high olabilen müziksever? Hayata pozitif bakan, ancak bu pozitifliği kendine uygulaması, insanlar tarafından engellenen, herkesi güldüren palyaço? Hayatın, uzayın ve zamanın sırlarına takık bilimsever? Aynada kendine bakmayı seven narsist kılıklı alçakgönüllü yardımsever? Doğasever ve hayvansever, insanların sahteliğinden ve dünyayı mahvetmesinden kaçan insan(!)? İnsanlardan kaçsa da, yine de yeni insanlar tanımayı seven extravert? İçi dışı bir, sevmediği insanın yüzüne tükürüp küfredebilen apolitik, fazla açıksözlü ve dürüst insan? Kurumsal hayatın kölesi olmamak adına birçok riski göze alıp sistemden kurtulmaya çalışan maceraperest?

Hepsi bu mu? Daha yüzlerce tanımlayıcı nitelikle özellik yazabilirim, ama belki de soruyu çok yanlış soruyorum. Belki de varlığımı kişileştirmek yerine daha büyük bir boyutta incelemeliyim.

Tekrar sorayım bakalım, ben kimim?

Kaç boyutlu olduğu hakkında bile ortak bir karara varamadığımız evrendeki sıradan bir galaksideki sıradan bir yıldızın çevresinde dönüp duran sıradan bir gezegendeki, sekiz milyara yakın sıradan insandan biri miyim? Bazı diğer sıradan insanlarla arasında, nedenini açıklayamadığı çok güçlü bir telepatik bağ olduğunu gören bir psychic? İçinde bulunduğu sistemin hem bir parçası olduğunu görebilen, hem içinden tamamen çıkamayacağını bilen, hem de basitliğini görebilen bir sorgulayan? Dünyanın gittiği noktayı apaçık görebilen ancak bunu değiştirecek güce (henüz) sahip olmayan vizyoner? Yüzlerce yıl önceki şizofren evangelist junkie pothead‘lerin peşinden koşan, manipülasyona açık insanların arasında sıkışıp kalmış bir open-mind? Hepimizin yıldız tozu (stardust) olduğunu unutup kendini dünyadan farklılaştırmaya çalışan bir marjinal?

Bu liste de uzayıp gider. Sanırım cevap ortada. Tıpkı ilişkilerde olduğu gibi, hepsinin süperpozisyonuyum. Eğer kendime belirli bir kimlik, kesin bir tag verirsem, farkında olmadan bilinçaltımda bu kimliğe bürünürüm ve ister istemez, kendime uymasa da ona göre davranmaya başlarım. Bunu istemiyorum. Kendim olmak istiyorum. Bu yüzden “ben buyum” gibi sıfatlar koymam kendime. Her sorgulayışımda, daha da derine iniyorum. Belki de kendimi sıfatlara hapsetsem düşüncelerime ters çıkacak bir sürü düşünce ve duygu keşfediyorum kendi derinlerimde. Bu yüzden tam olarak hiçbir şey değilim ben. Bazen mutlu, bazen pesimist, bazen zeki, bazen salak, bazen hardcore mühendis, bazen sanatçı ruhlu (bu ikisi birbirine bağlı, ancak bu yazının konusu değil), bazen insansever, bazen asosyal, bazen aseksüel, bazen sadece çalışmak isteyen, bazen sadece eğlenmek isteyen, bazen aşırı eğlenceli, bazen (karşımdakinin bende yarattığı motivasyona göre) aşırı sıkıcı, bazen eski fikirlerine sarılan, bazen tamamen yenilikçi insanım.

Kısaca, ben kendim’im.